Yıllar önceydi. İskenderpaşa camiinin ilk lojmanında yaşıyordu dedemler. Cami çevresinde ve avlu tarafında yeni düzenlemeler henüz yapılmamıştı.
Dede evimden daha önce bi vesile bahsettim. Hani,bahçeye sıfır ,kapıdan girildiğinde sağ tarafı büyük salona sol tarafı bir kaç basamakla üst odalara,mutfak ve banyoya çıkılan , sol tarafta üst odalara çıkıldığı gibi aşağıya inen merdivenler ve bodrum olarak kullanılan,fazla eşyanın,yakacakların konulduğu iki oda bir sofa olan ev.
Bu evde yardım edenlerden biriydi Zeynep Teyze.Beyi Hamdi amca cami müdavimlerinden nur yüzlü uzun sakallı bir zat idi. Hamdi amcanın bacaklarının dizden aşağısı yok benim hafızamda. Koltuk değnekleri ile yürürdü.
Çocukları olmamış hiç. Bir Köroğlu bir Ayvaz hayatları.
Bir gün dediler ki Hamdi amca hastalanmış. Ebedi diyara yolculuk vakti yakın gözüküyormuş.
Annemle birlikte ziyaretlerine gittik. Cami avlusunun alt kapısından çıkınca ,biraz ilerlediğinde sol tarafta iki katlı bir evde otururlardı. Şimdi yine dostların oturduğu bir ev.
Üst kata çıktık. Hamdi amca yatıyor. Gözleri kapalı. Sessiz. Biz yanında otururken hızlı hızlı soluk alıp vermeye başladı. Alnında boncuk boncuk terler. Yokuş çıkıyor gibi.
Zeynep teyze endişe içinde sordu.
- Ne oldu efendi. Ağrın mı var.?
- Arafata çıkıyoruz, diye cevap verdi nefes nefese . Beden yatağında yatıyor gördüğümüz,gönül Arafat’ta,hac yapıyor ...
Ne kadar sonra kavuştu rabbine bilmiyorum. Ama zeynep Teyzenin Hamdi amcadan yirmi gün kadar sonra onun ardından dar-ı bekaya yolcu olması çok konuşuldu. Hamdi amca ta gerilerden , bu sıralar üst üste giden yolculardan sonra aklıma düştü. Kimisi anıden revan oldu yola kimisi uzunca oyalandı vakit saat gelene kadar.
İmanın şartlarına inanan insanların hep merakını celbeder bu dünyadan,dar-ı bekaya yolcu ettikleri sevdiklerinin ahvali. Son nefesine kadar özellikle sekerat halinde Cennete gideceğine dair ümitle ipuçları ararlar. Orada buluşmaktır duaları.
Zahirde görünen halden başka olur çoğu zaman yaşanan. Gözler kapalı ama gönül hangi pencereden neler izler bilinmez. Çok hikayeler gezer dillerde. Gerçekliği hiç bir zaman ispat edilemez.
Yolculuk vakti belirsizdir. Aniden çağırırlar bazen. Hazırlıksız yola düşer. Geride kalan ne varsa yarım kalmış,bitmemiştir. Sanki dünya derdi biter gibi.
Bazıları haberdardırlar. İçlerine doğar,hissederler ki yolculuk vakti yakın. Tövbeye vakit vardır. Dillendirirler lisan- hal ile. Yolcu yola düştükten sonra okur geride kalanlar o halleri. Biliyormuş yolculuk vaktini derler,ondan öyle söylemiş,öyle davranmış.
Yol zorlar,sıkar, yorar bazen,yolda kalır, gitme vaktini bekleyişi uzar da uzar. Endişe ile izler sevenleri. Duaları,iki iyilikten biri içindir.
Diyorlar ki bilenler,iki iyilikten birini dilemek,esasında yolcu yolunda gerek demek şifa dilemek en doğrusudur.
Yolu,yolculuğu,varacağı yeri bilenler teslim olurlar yol hallerine. Bilirler ki, yolda kalmak,sıkıntı çekmek temizler paklar. Bi günah varır huzura.
Bazı insanlar ölürken terlerler. Yüzleri güler. Burun delikleri açılıp kapanır. Alınlarında ter birikir. Kelime-i şehadeti kolayca söylerler. Bunlar umulur ki Peygamber sav nin müjdesine Nail olurlar. -1-
Sakin,sessiz izler kimisi açılan kapılardan görünen vaadedilen ebedi mekanını .-2-
Karşılamaya gelenler çarpar arada gözüne önceden gidenlerden. Sevinir,ister ki geride kalanlara güzel hallerini aktarsınlar,onları da sevindirsin.
Olmaz der melekler. Sen şimdi rahatça uyu.-3-
Yolculuk vakti gelip de perdeler açılmadan,yol hazırlığı yapmış olabilenlere selam olsun.
1-Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kimin son sözü La İlahe İllallah cümlesi olursa, o kişi cennete girer.” (Ebu Davud)
2-Sizden biriniz öldüğü zaman, ona varıp oturacağı yeri sabah akşam gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise cennetten; cehennem ehlinden ise cehennemden olan yeri gösterilir. Ve ona: 'İşte senin oturacağın yer burasıdır, nihayet kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek.' denilir" (Buharî, Cenaiz,90; Müslim, Cennet, 65-66).
3- Ebû Hurayra (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz veya ölü kabre konulunca simsiyah mavi gözlü iki melek ona gelir onlardan birine münker diğerine nekîr denilir. O iki melek şöyle derler:
Bu Muhammed denilen adam hakkında ne dersin? O kimse ise ölmeden önce söylediğini aynen tekrar ederek: O Allah’ın kulu ve Rasûludür. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Muhammed’de onun kulu ve elçisidir. O iki melek derler ki: Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk. Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve rahatça yat uyu burada denilir. O kimse bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim? Deyince o iki melek; gelin güvey gibi rahatça uyu gelin güveyi olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur.
O kabre konulan kimse münafık ise Muhammed (s.a.v.) hakkında sorulan soruya; İnsanların peygamber dediklerini duydum bende aynen öyle söyledim, gerçek midir? değil midir? bilemiyorum diyecek. Bunun üzerine o iki melek; senin böyle söyleyeceğini biliyorduk derler. O kabre, sıkıştır onu denilir, kabirde onu sıkıştırır da kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Allah onu böylece mahşer günü uyandırıncaya kadar azab etmeye devam eder.”
(Nesâî, Cenaiz: 114; Buhârî, Cenaiz: 86)
Comments