Baktığı yere göre değişiyor insanın gördükleri. Aynı yere baksa da gördükleri,etkilendikleri, hatırladıkları farklı farklı diğerlerinden.
Zaman akıp gidiyor sel gibi geride tortular bırakıyor. Bu tortular süzgecinin durumuna göre herkeste ayrı .
Kiminin kasesi kum dolu , kiminde biriken altın veya mücevher.
Hergün insanoğlunun kasesinde biriken çakılları görüp ,farkedenler bir gün belirlemişler dünya İyilik günü diye. Tarihte anlaşamamışlar. Dünyada 13 Kasım derlerken bizde birileri 6 Ocak demişler. Maksatları çakıl taşları ,kum ve çamur kadar,herkese yetecek miktarda mücevherat da olduğunu anlatmak yeryüzünde.
Yeryüzü çok çeşitli,çok renkli... Baş döndüren tatlar barındırıyor içinde. İyilikler,güzellikler kadar çirkinlikler ve kötülükler de boy gösteriyor.
Ölüp mekan değiştirenler olduğu kadar ,yeni gözlerini açan var bu dünyaya. Acılardan çok mutluluklar,kötülüklerden fazla iyilikler hakim esasında.
Kötülüklerin şuyuu vukuundan beterdir. Yani duyulması olmasından beterdir derler. Herkes görüyor,farkında kötülüklerin. Kalemler,diller çeşit çeşit anlatıyor her yerde.
Ağızdan ağıza değişerek yayılıyor kötülükler . İnsanların gönlüne hayata,birbirlerine karşı güvensizlik,korku,panik tohumları ekiyor. Her bir insan diğerine potansiyel katil,hırsız,sapık gözü ile bakar oluyor.
Üçüncü bir şahıs tarafından yıkılan yuvaların haberleri dalga dalga yayıldıkça eşler birbirine,çevrelerinde birlikte oldukları insanlara,arkadaşlarına şüphe doluyor. Saygı yok oluyor aralarında. Olanca sevgiye rağmen şüphe ve güvensizlik dışardan bir müdahaleye gerek kalmadan içerden yıkıyor yuvaları.
Oysa ne örnekler var bu konuda. Gözleri yaşarıyor dinleyenlerin.
Hayatın her aşamasında,her katagoride kötülüklerden çok İyilikler var. Yazılıp ,söylenmeyen. Ben bu yazılıp,söylenmeyenleri bulup her gün için bir İyilik haberi yazayım dedim. Gönüllere bir diğerine karşı itimat, anlayış,saygı ve huzur tohumları ekilsin diye.
Bunun için sürekli araştırmak gerekiyor. Zor İyilik bulmak. Sayfa sayfa anlatılırken kötülükler,olumsuzluklar , iyiliklere rastlamak zor gündemde haber olarak.
İlla çok büyük bir şeyler olması gerekmiyor İyilik için. Birinin yüzüne kondurabildiği gülümseme,içine verdiği sıcaklık yeterli . Gelip geçilen yollardan,başkalarının ayaklarına değmesin diye kaldırılan bir taş kafi...
Geçmişten günümüze vakıflar var bu ufak iyilikleri amaç edinmiş.
Toplumsal iyilik birlikleri, iyilik orduları diyorum onlara . Çok önemliler. Ama bu birlikteliklerde sağ elin verdiğini cümle alem duyuyor. İşin içine bir yanda 32 dişin göründüğü geniş gülümsemeler, diğer yanda utanmış rahatsız olmuş bakışlar,patlayan objektifler giriyor.
Niyetler karışıyor. Yapılan işin tadı kaçıyor.
İyiliklere bir gün ayırmak, toplayıp kanalize etmek,duyurmak bir takım mahsurları da olan iyi niyetli çabalar.
Ancak, İyi olmak,İyilik yapmak bir yaşam biçimi olmalı hayatın her saniyesinde etkisi olan.
Bugün seçtiğim iki yapması çok zor bireysel iyilik hikayesi var. Sonradan cümle alem duymuş toplumsal hale gelmiş.
Konu komşuya güvenin sıfırlandığı günümüzde, bu hikayeleri dinlediğinde altın bulmuş gibi oluyor insan.
İki hikaye de dünyanın farklı ülkelerinden. Lokmasını,evini,hayatını paylaşanların hikayesi.
Her ikisi de birbirine benziyor. Biri kanserden ölen komşusunun üç çocuğunu,kendi beş çocuğu ile büyütme kararı almış yetiştirme yurduna gitmesinler diye.
Evin mutfak dahil her odası yatak olmuş sekiz çocukla. İşin ilginç tarafı çocukları da hiç tepki göstermemişler olumsuz anlamda.
Diğeri de yine yabancı bir ülkeden kanserden ölen arkadaşının dört kızını evlat edinmiş. Kendi iki çocuğuna ilave olarak.
Sonradan her ikisi de duyulmuş ve yardım almışlar. Objektiflere gülen yüzleri var poz poz.
Bu hikaye de bizden var.Sonradan çok konuşuldu. Hatırlarsınız.
Bir kaç sene önce Antalya’da bir hanımefendi bir vesile gittiği hastahane de trafik kazası geçirdiği için yoğun bakımda yatan bir yabancı genç ile ilgilenmeye başlar. Adını umut koyduğu genci evine alıp 10 sene ,vefat edinceye kadar evladı gibi bakar.
Detayları var hikayelerin ama yer dar. Bugün bu kadar kalsın...
Comments