Bu satırları yazdığım saatlerde, yağmur yağıyor bizim diyarda. Yağmurla birlikte ağaçlardan çiçekler düşüyor. Bahar karı yağıyor sanki. Damlalar inci dizisi gibi siyah tel üzerinde. Yavaşca süzülüyor her bir damla. Arada bir durarak kayıyor,kayıyor.Ta ki,aşağıda bir boy biçilmiş ateş çalılarının kırmızı yapraklarına çarparak toprağa düşene dek.
Yağmur rahmet,yağmur berekettir dünyaya. Ama güneşsiz gökyüzü. Mavisi yitik.
İnsanlığın da gökyüzü bulutlu,bir adım ötesi sisli, belirsiz.
Açılıp,dağılmış yapraklarını gün ışığı gidince içe doğru toplayan çiçekler gibi, ailelerin de yapraklarının yüzünü içe çevirerek yuvalarına kapadığı günler, bugünler.
Aile içinde , her bir fert de kendine çevirip üzerine kapadı yapraklarını. Ana rahminde bebek gibi toplanıp büzüldü. Dışı farklı şeyler söylese de,dilini tercüman kılıp, içi başka muhasebe içinde...
Yağmur yağıyor.Rahmet ile sulanmakta ağaçlar,yeryüzü.
Ahmed bin Mesrûk et-Tûsi ağaçların sulanması husunda şöyle der;
“Marifet ağacı fikr suyuyla sulanır, gaflet ağacı cehalet suyuyla sulanır. Tevbe ağacı pişmanlık suyuyla sulanır. Muhabbet ağacı birlik, murakabe ve isâr suyuyla sulanır.”
Görünen o ki, insan gafletini bol bol sulamakta cehaletle. İçindeki marifet ,tevbe ve muhabbet ağacı suya hasret. Zira birlik,düşünerek davranma ve itidal görünmüyor, dar zamanda sergilenen davranışlar izlendiğinde.
Oysa kendini kontrol edebilme,birlik ,beraberlik ruhu ve isâr etmek yani kendi ihtiyacı varken dahi başkasını tercih etme,ona ikram etme insanlar arasındaki muhabbeti besleyerek bugünlerde tam ihtiyaç olan düzeni sağlar.
Cennette Tûbâ ağacı vardır bilirsiniz. İsmi güzelliği,iyiliği ifade eder. Bir ayette ve hadislerde anlatılır. Dünya gözü ile ters durur. (Kimbilir belki de dünyadaki ağaçlar terstir . Aynada yansır gibidir öteler buraya. )
Ancak Tûba ağacının benzeri yoktur yeryüzünde hadisi şeriflerden biliriz.
Kökleri yukarda dalları aşağıda,meyvesinden yenilen, çiçeğinden elbise yapılan, gölgesinde istirahat edilen, bir süvarinin güçlü ve hızlı bir at ile yüz yıl ilerlese gölgesini bitiremiyeceği kadar büyük, yaprağının ve henüz olgunlaşmamış yemişinin yeşil ve serinletici, çiçeğinin sarı, ince ve hafif, dallarının kadife, reçinesinin zencefil ve bal gibi olduğu hayal ötesi cennet ağacı.
“Divan edebiyatı geleneğine göre, bu Tûba ağacında her insana ait bir yaprak bulunurmuş. Bu yaprak insan ölene kadar bu ağaçta durur ve insan öldüğü an ise ağaçtan koparak aşağı düşermiş. Ağacın kökü yukarıda olduğu için bu ağaçtan düşen yapraklar diğer birçok yaprağa çarparmış. Yaprak aşağı düşerken çarptığı her yaprağın sahibinin kulağını çınlatırmış.
Yani yaprağı düşen kişi yakınınız olsun olmasın, o insanı tanıyın ya da tanımayın Tûba ağacında ölen bir insanın yaprağı düşerken sizin yaprağınıza çarparsa bu size kulak çınlaması olarak dönermiş.”
Bugünlerde sıkça yapraklar düşüyor Tûba ağacının dallarından. Yüzer,biner düşüyor yapraklar. Yağmur gibi yağıyor sanki.
Evlerde ise sıkılan canları nasıl oyalayacağım derdinde bir çoğu insanların. Gözlerine sokulmadığı için duymakta zorlanıyorlar düşen yaprakların sesini.
Kendine kapanıp,içe dönen gözler, iç alemindeki kirleri nedamet gözyaşları ile yıkayıp, dikkatle özenerek ,merhamet ve diğerkâmlık ile beslemeli ki gönül ağacını, muhabbet meyvesi versin.
Kendine,ailesine,milletine,insanlığa muhabbeti olsun ki kendini korur gibi korusun,kendini sever gibi sevsin bir diğerini.
Hasılı kelam,özellikle bugünlerde gölgesi geniş olmalı insanın,Tûba ağacı gibi…
Comments