Birkaç gündür kabartılmış pamuklar gibi,grinin açıktan koyuya tonlarında bulutlar ile kaplı gökyüzü. Yaz mevsiminin ikinci ayında,temmuzun ortalarında alışılmadık bir hava bu. İnsanı gün boyu yağdı-yağacak beklentisi içine sokan geceleri ise üşütecek kadar serin günler.
Gündemin dışında kalmaya gayret etse de insan,bazı gündem konuları kendini takip ettiriyor. Ermenistan’ın Azarbeycan’a saldırıları bunlardan biri.Bütün zalimleri rabbimizin kahhar ismine havale ederek, Ermenistan’ın dede diyarımız Azarbeycan’a saldırılarını esefle kınıyorum.
Ayasofya’nın ibadete açılması,haksızlığa uğramış masumların,uzun yıllardan sonra özgürlüğüne kavuşması kadar duygulandıran ve sevindiren bir haber. Bir büyük adaletsiz ve haksız muamele düzelecek inş.
Darısı yeryüzünün diğer gariplerine...
İnsana içinde kaybolacağı hissi veren muhteşem ,gizemli, devasa bir mabet Ayasofya . Biraz ürküntü uyandırır büyük boşluğu.
Sergiler düzenlenirdi içinde garip ve mahzun olduğu zamanlarda. Gezenler sergilenen eserlerden ziyade zemindeki herbiri Ayasofya’dan daha yaşlı antik şehirlerden getirilen Marmara mermerlerinden alamazdı gözünü. Asırlık nine ve dedelerin yüzlerindeki çizgiler gibi üzerindeki her bir çatlak dile gelirdi.
Adeta konuşurdu duvarlar,1500 yıldır kimbilir kimlerin adımladığı, aşınmış basamakları aşıp ,Arnavut taşlı geniş yoldan çıkarken. Bakılan herbir nokta dile gelecek, kullanılmaktan erimiş yerleri bir anda binlerce görüntüyü taşların üzerine saçıverecek duygusu hissedilirdi.
Hikayesini bilenler görür gibi olurlardı Fatih Sultan Mehmet Han’ı fetihten sonra, ilk cuma namazının akabinde karış karış gezerken Ayasofya’yı. Sonra en yukardan,kubbeden etrafa bakışını, söylediği Şiraz’lı Sadi’nin mısralarını.
Ayasofya önemli dostlar. O kadar önemli ki, Efendimizin İstanbul’u ve feth edecek komutanı övmesinin sebebi belki de Ayasofyadır diyor bilenler.
“Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Reisü’l-Küttab’ı Koca Nişancızade Mustafa Efendi eserinde, bizlere çok önemli bir bilgi naklediyor. Peygamber Efendimiz’e (sallalahu aleyhi ve sellem) Miraç Gecesi cennetin makamlarından olan Firdevs makamında büyük bir mabed gösteriliyor ve bu mabedin dünyadaki benzerinin Ayasofya olduğu söyleniyor. Orada namaz kılmanın faziletleri anlatılıyor. Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) bu bilgileri Sahabe-i Kiram’a anlatıyor. “ diye de delil gösteriyor.
İstanbulun yedi tepesinden birinde,Ayasofya’nın mekan kılındığı yerde ilk mabedi hz Süleyman inşaa etmiş milattan önceki senelerde. Bugün birer masal kahramanı olarak gördüğümüz cinler ve devler ile birlikte. Hatta derler ki halk arasında sütunların birindeki el izi o devlerden kalmadır.
O günden sonra her imar edilişinde bir önceden kalma malzemeler kullanılır uygun yerlerde. Mesela büyük giriş kapılarından biri Nuh as gemisinin tahtalarından yapılmıştır der evliya çelebi seyahatnamesinde.
Derler ki Kapılarından birinin üzerinde bulunan tabuta dokunulmaz,dokunulduğunda büyük bir gürültü ile koca bina sallanırmış.
Saymaya kalkıldığında her seferinde bir fazla çıkan 361 kapı,sütunlardan birinin üzerinde Hızır as yazdığı söylenen kıyametin tarihi,Ak Şemseddinin ders verdiği soğuk pencere,hz Süleyman makamı,Eyyüb el Ensari İstanbul’u kuşattığında özel izin ile namaz kıldığı makamı,terleyen direk,top avize, kuyu Ayasofya hakkında anlatılan olağanüstü hikayelerden bir kaçı.
Yine derler ki,40 günde bir Hızır as altında namaz kaldığına inanıldığı için onu görmek isteyen kırk gün top Avize’nin altında namaz kılar Hızır as görüşmeyi beklermiş.
Altındaki dehlizlerin bir yelkenliyi yüzdürecek kadar büyük ve tatlı sularla dolu olduğu ,geçitlerin tekfur sarayına,adalara kadar uzandığı da birazı ispatlanmış efsanelerden.
Eyüp sultan diye bildiğimiz Eyyüb el Ensari’nin Peygamber efendimizin övgüsüne nail olabilmek için İstanbul’u feth etmek için sefer ettiği malum. Ama aşağıdaki bilgileri,Ayasofya’da namaz kıldığını ve orasının Eyüp sultan makamı olarak bilindiğini ben ilk okudum. Zira Ayasofya ile ilgili anlatılanlar arasında çoğu yerde bu bilgiler bulunmaz.
“Ayasofya’daki meşhur ‘terler direk’ten kıbleye döndüğünüzde karşınıza çıkan sütunu incelerseniz, iki karış boyunda bir mihrap şekli görürsünüz. Burası Eyüp Sultan Hazretleri’nin (ra) makamıdır. Ashab-ı Kiram’ın muhasara sırasında -ne karşılığında pazarlık yaptılarsa- imparatorla anlaşıp şehri gezdikleri ve Ayasofya’da namaz kılıp dua ettikleri tarih kitaplarında kayıtlıdır. Dönüşte halk anlaşmaya rağmen ashaba saldırmış, bazılarını şehit etmiş, Eyüp Sultan Hazretleri’ni de başından taş ile yaralamış. Zaten yaşlı ve hasta olan Hazreti Halid’in bu yara sonucu şehit düştüğü nakledilir.”
Bütün bunları ,Ayasofyanın kılıç hakkı olmasının ötesinde biz inanan insanlar için değerlerimiz açısından önemini unutmayalım istediğim için yazarak hatırlamak ve hatırlatmak istedim.
Comments