Yasemin kokusundan başlayarak daldım kokular dünyasına. Çıkamıyorum. Labirent gibi. Oradan oraya dallanıp budaklanıyor.
Güzel ruhlar,güzel kokular sever. Belki de bir ümit güzel kokular güzelleştirir çirkin ruhları. Kim bilir?
Niyet önemli hiç şüphesiz. Atalarımız peygamberimiz sevmiş diye çok önem vermişler kokuya. Hayatın her alanında kullanmışlar. Yeme içme ,hatta ilaç yapımında bile. Kokulu sular,kokulu sabunlar,gâlliye isimli kokulu macunlar ve yağlar,şemime denen kokulu minik toplar hayatlarında büyük yer edinmiş. Sürünerek,yanlarında bulundurarak,püskürterek sürekli kullanmışlar. Kokulu davetiyeler kullanmışlar. Ama öyle kağıdı kokulandırlmış davetiye değil. Kristal şişelerde sunulan,içeriği özel terkip ve itina ile “seferli”odasında hazırlanan buhur suyu.
Buhur suyu; sandal, sedir, sığla, pelesenk ve öd ağacı gibi tütsü olarak yakılan güzel kokulu ağaç parçacıklarının, gül suyu içinde kaynatılmasının ardından, misk, amber ve çiçek suyu eklenmesi ile elde edilirdi.
Bu güzellik özellikle hırka-i Şerif açılışına davet içindi. Temelinde peygamberimize sevgi ve saygıyı barındıran.
Misk ve amber ile mürekkep dahi yapıp özellikle de Kuran-ı Kerim yazdılar muhteşem hatlar ile.
Osmanlı zamanında evlerde ve işyerlerinde bilhassa Reyhan (Fesleğen) ve Nane gibi güzel hoş bitkilerin sinek, haşere ve fare kovucu olarak yetiştirilmesi yaygındı.
Osmanlı hanımlarının en gözde kokuları ise, Menekşe, Karanfil, Gül, Portakal çiçeği, Sardunya, lale, Sümbül ve Hanımeli’ydi.
Özellikle Ramazan’da Gül, Misk, safran vb. kokulu şerbetler (mümessek) ve Gül tatlıları (güllaç gibi), ayrıca güzel kokulu reçeller sofraların süsüydü vazgeçilemeyen.
Misafirlerini “gülabdan “dan gül suyu ikram ederek ağırlarlardı. Yazıyı yazarken hatırladım bizim gülabdanlarımızı. Çocukluğumda biz de misafirlerimize gülabdan ile Gülsuyu ikram ederdik. Gülabdanlarımızın bir kısmı damla damla akıtırdı içindeki güzelliği açılan avuçlara. Bir kısmı da ince zerrecikler halinde püskürtülürdü.Zaman içinde unutulup gitti.
Osmanlı evlerinin bahçelerinde veya balkonlarında mutlaka gül, sümbül ve her bahar mutlaka alınan reyhanlar bulunurdu.Sümbüllerin bakımı evin hanımefendisine, güllerin ise beyefendiye aitti.
Her bahar aldıkları reyhan üzerinden şükr ederlerdi. Bizi de bu sene de reyhana ulaştıran rabbimize şükürler olsun diye. Bir kez aldıkları sümbül ,soğanı saklanarak tabiri caiz ise her çiçek mevsiminden sonra ölüp,her bahar yeniden dirilerek ölümü tefekkür ettirirdi onlara. Gül gördüklerinde efendimiz hatırlar salavat getirirlerdi sevgilerinden. Bunu yapmayan yadırganır,ayıplanırdı.
Comments