Benden talep edilince Babam hakkında ne yazabilirim diye düşündüm.
Ağzına kadar dolu bir kaptan bir şeyler seçip anlatmak çok zor. onlarca sayfa yazabilirim çok güzel, muhabbetli, lütuf, ihsan dolu hatıralar… Umarım bunlardan çok kısa bir demet sizlere güzel bir resim sunabilir. Evlat olarak bizlerin baktığı yer sevenlerininkinden farklı. Biraz sınırlı biraz içerden bakış açısı. Tabiri caiz ise ışığa karşıdan bakmakla içinde olmak arasındaki fark gibi. Babamı bir Hocaefendi olarak anlatan, onun vizyonunu, misyonunu kapsamlı olarak anlatanlar, inceleyenler, hâl olarak muazzam hâller yaşayanlar var. Bunları onlar anlatıyor. Ailelerimiz, babalarımız hepimiz için çok kıymetlidir.
Ben babamı anlatırken eminim ki hepiniz de kendi hayatınızdan parçalar hatırlayacaksınızdır. Kendi babalarınızı anacaksınızdır. Bu benim dünyamdan benim gözümden benim babam, ailem… Yokluğunda varlığında nasıl olmamızı isterdiyse öyle olmaya çalıştığımız, hasreti ile içimizi yakan babam. Hayatımın her adımında desteğim, dayanağım, hocam, babam. Görüntüdekini değil de gönlümüzdekini sezip ona göre davranan babam. Nazlarımızı çekip, bir istediğimizi iki, üç alan babam.
Öncelikle babam kelimenin tam anlamı ile çocukları ile çok ilgili, eşi ile hayatı tam paylaşan bir baba idi. Küçücükken annem yıkardı bizi, babam soba başında giydirirdi. Evimiz sobalı idi o zaman. Güzel karışımlar yapıp yemeklerimizi yedirirdi bazen. Yani evde çorba, sebze yemeği varsa mesela ikisini karıştırırdı, hoşumuza giderdi. Keçiören’de otururduk iki katlı bir müstakil bahçeli evin üst katında. Taa Ulus’tan eli kolu dolu gelirdi akşamları. Kapıyı tek bir kere çalmazdı babam. Üç kere üst üste basardı. Şifre gibi. Her zaman anlardık babamın geldiğini. Ve çok neşeli olurdu genellikle. Akşam, iş çıkışı, günün yorgunluğu olmalı ve bir de elinde fileler. Ulus’tan bu yana taşımış. “Evinizin neşesi geldi!” diye girerdi kapıdan…
Anneme hediyeler getirirdi. Bir sefer bir kolye almış, koyu renkli, kristal taşları vardı, avizeye asmıştı. Işıltıları odanın her tarafında…
Bu nerede ise babamın bütün hayatı boyunca böyle olmuştur. Özel hayatımızda… evlerimize neşe içinde girmesi… Üst üste zil sesi ve neşe içinde, sevgi içinde, torunlara bizlere sarılması…
Hafta sonları çevresini gezerdik bulunduğumuz yerlerin. Nerede ise karış karış bilirdik nerde ne var, kaç kilometre mesafede.
Ankara’da, Anadolu’da, yurtdışında. Almanya’da, Amerika’da, İsveç’de, Avustralya da… Kardeşler iyi bilirler on beş, yirmi arabalık konvoylarla gidilen kır sefalarını, keşif gezilerini…
Brisbane’de camiden gelirlerdi bizimkilerle birlikte. Çakıl taşları vardı eve gelen yolda. Ayak bastıkça tatlı tatlı ses çıkarırdı. hışır hışır Babamın dilinde de bir ilahi. yüksek sesle… bir tatlı enerji. Televizyon açıksa kapatırdı. “Aile saadetini engelliyor bu alet” derdi. “Getirin bakalım peynir ekmek ne varsa” bir güzel yerdik yatsıdan sonra…
Çok sık seyahat ederdik biz. ve hiç sessiz olmazdı arabanın içi. Babamla seyahat edenler bilirler: genellikle ilahi söyler veya muhabbet olur yol boyunca…
Ve “Aman” derdi, “Aman çocuklarım!” “Kendi ahiret dağarcığınızı iyi doldurun. Çünkü benim size faydam olmaz. kendi ameliniz yalnız…”
Niyazım cennette buluşmak. Amin derseniz sevinirim.
not:Bu yazı kadın www.kadinveaile.com da yayınlanmıştır.
Amiin İnşAllah...
Amin,ecmain🌹💮🌺💐🎆🏵🌼