Fânîden, Bâkîye-maddeden, manaya…
- hüma
- 15 saat önce
- 2 dakikada okunur

Asmalı balkonu baba evinin. Sabah gün doğarken. Güneşin kızıl ışıkları panjurlar arasından duvarlarda, kıpır kıpır.
Say ki, hikayesini yazıyor.
Toza toprağa karışacak,yerini selefine bırakacak ya iyice bir gariplik çöktü obanın silüetine.
Yaşlanmış, zayıflamış ya gitse gerek derler. Eski gün misali, yerini yenisine bırakarak batmalı.
Çatırdıyor köşeler. Elim yüreğimde dinliyorum Beyt-i Ebi’nin serzenişlerini. Ayrılık anlatıyor başka pek çok duygu ile birlikte.
Bu kalımsız dünyada, fani olan,gelgeç olana acır mı?
Kapatıyorum asmalı balkonun kapısını. Kulak tıkıyorum, duyduğum garip serzenişlere.
Fuzûlî mısraları tercüman.
Mey biter sâkî gider, gül solar bülbül kaçar,
Cümle âlem fanidir, âhirete âşık gerek.
Bugün de gün doğumunu gördük diye elhamdülillah diye düşünüyorum.
Üç haftayı geçti dünyanın faniliğini hatırlatıp, üzerindekileri şöyle bir silkelemesinin ardından.
Fani dünya. -1-Şöyle bir gelip geçeriz ya, bir de bakıp geçermişiz.
Zira fani kelimesinin bir anlamı da , insan gözünün algıladığı ışık şiddetiymiş. Yeni öğrendim. Bu mana ile bir sürü pencere açıldı zihnimde.
O pencerelerden bakıp, tedaileri paylaşayım.
Duyu organlarının algı aralığı sınırlı insanın. İzin verildiği kadar. O aralık dışında duyamaz, göremez, hissedemez.
Görmek için ortamdaki ışığın çevremizdeki nesnelerden yansıyıp gözümüze ulaşması gerektir. Göz algılayabildiği dalga boyunun haricini ya hiç göremez, yok sayar ya da kör olur bakamaz.
İnsan gözü 400 nm ile 760 nm arasında dalga boylarına sahip ışıkları görür. Dalga boyu küçüldükçe mavimsi, dalga boyu büyüdükçe kırmızımsı renkler görülür. 760 nm'nin üzerinde infrared, 400 nm altında ise ultraviole (UV) yani mor ötesi radyasyon başlar.
Bütünü, olan gerçekliği ile tam görmeye kapasitesi yetmiyor bize verilen görme gücünün. Küçük bir alanda işlev sahibi diye göremediği, bakamadığı alanı yok saymamalı. Bu açıdan bakarak değerlendirildiğinde , fânî kelimesi yalnızca “geçici” değil, aynı zamanda “algının sınırlandığı bir yoğunluk” anlamı da taşır.
Göze parlayan ışık kendisinden başkasını görmeyi engeller. Kendisinden başkasına perdedir.
Fanilik, gözün kamaştığı o yoğun ışıktır belki. Güneşe doğrudan bakamayız, çünkü yoğun ışık , bizi güneşin hakikatinden perdeler.
Tıpkı dünyanın ışıltısı ile kamaşan gözlerin, haktan perdelenmesi gibi.
Böyle bakınca Fanilik, bir de gerçekliğin eksik hissedilmesidir.
Fanilik, ışığın yansıması bir an göz almasıdır.
Fena, ışığın kaynağında yok olmaktır. (Tasavvufi olarak derin anlamlar taşır. Kulun nefsi benliğinden sıyrılarak, Allah’da yok olması demektir.)
Bâki, faninin zıddı, Rabbimizin sıfatı. Ölmeyen , daima var olan,kesintiye uğramadan devam eden demek. Baki olana ulaşmak nihai hedef .
Nasıl?
Biraz tevekkül,
biraz tefekkür,
çokça yakarış…
Fani olana “İnna lillah ve inna ileyhi raciun”
diyebilen, yol almış olur bir nebze.Bu cümle faniden bakiye ulaşmada bir rotadır.
Dünya, beka değil, fena yurdudur.
Yani burası yoklukla yoğrulmuştur.
Ne kadar seversen sev, sonunda senden alınır.
Ne kadar sahiplenirsen sahiplen, sonunda bırakmak zorunda kalırsın.
Dünyanın bu hali, bize şunu fısıldar:
“Ben sonsuz değilim. Beni aş. Beni geç.
Aslolan, benim ardımda gizlidir.”
Çünkü beka çiçeği ,
ancak yok olmayı bilenlerin yurdunda açar.
“Kullu men aleyhâ fân. Ve yebkâ vechü Rabbike zü’l-celâli ve’l-ikrâm.”
“Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâkî kalacaktır.”
(Rahman, 26-27)
1-) “Allah'tan başka her şey yok olacaktır" (el-Kasas, 28/88),
“Yer üzerinde bulunan her şey fânîdir" (er-Rahman, 55/26).
🌹💟