Bir zamandır,ara ara alevlenerek dünya gündeminde Yemen. Konu ile ilgili yüzlerce haber,fotoğraf servis ediliyor medyada.
Dün bir fotoğraf çarptı o fotoğraflar arasından gözüme. Gözleri çukura kaçmış,elmacık kemikleri fırlamış minicik bir beden,fersiz boşluğa bakan gözler. Ağlayamıyor bile. O gözlerdeki bir şey takıldı kaldı gönlüme. Sanki canı kalmış burada da,o çoktan kanatlanmış açlık olmayan aleme.
Yatağı,kuru çatlamış toprak. Öyle kurumuş ki toprak gri beyaz rengi, üstünde yatan minik bedenle aynı renk . O da susuz,o da aç.
Gözlerime inanamadım. Yanlış mı yazıyor diye tekrar tekrar okudum. Uluslararası yardım örgütü Save the Children (Çocukları Koruyun) örgütü açıklamış. 84.700 çocuk ölmüş Yemen’de. Açlıktan. Masum,dünyadan habersiz,bazılarının “dünyadaki cennet zamanları”diye adlandırdığı çocukluk çağında 84 bin çocuk. Çocuk ve açlık ve ölüm... Bu üç kelime ve ifade ettikleri hiç yakışmıyor birbirine.
Akşam sofrada benimleydi o gözler.Gece yatağımda, gözlerim ahşap tavanda, sanki oradan bakıyor. İki damla yaş göz pınarlarımda... Uyudum, kapalı göz kapaklarımın ardında o bakışlarla.
Dünya gıda örgütüne göre,dünyada yaşanan en kötü krizlerden birine sahne olan Yemen,sarp dağların, toprakla bir renk, dışından içinde yaşayanların izi görünmeyen, gizemli kat kat evlerin,sapsarı kumlu çöllerin mekanı.Gidenin gelemediği geçit vermez dağların diyarı. Erkeklerin bir kısmının gün boyu khat denilen uyuşturucu bir ot çiğnedikleri için,hanımlarının hayat yükünü taşıdığı, günümüzde araba kullanmak için ehliyet gerekmeyen,inanılmaz ülke. Alışılmadık,yabani ve gizemli.
Yemen’e hemen hemen bütün gıdalar ithalat yoluyla geliyor. Elektrik yok ama halk güneş enerjisinden yararlanarak geliştirdiği sistemi kullanıyor. Sıhhatli bir su yok, suyu herkes kendi bir şekilde temin ediyor diye yazıyor bilenler. Petrolü var ama işletilmediği için yok. Herhangi rağbet görecek zenginliği yok.
Kim uğraşıyor bu gariban topraklarla? Açlıktan ölürken onların çocukları,tokluktan,bolluktan patlayacak kadar şişip,yaraları kaşıyıp, bu gariban memleketleri tarumar edenler kimler?
ABD’nin yönetmesi ile Suudi Arabistan ve İran'ın uğruna savaşa girdiği Yemen 'in asıl önemi sahip olduğu Bab'ül Mendeb Boğazı... Yemen bu sebep ile paylaşılamıyor. Afrika ve Asya kıtalarını ayıran Bab'ül Mendeb Boğazı Ortadoğu'nun kelimenin tam anlamıyla can damarı. Ortadoğu petrollerinin transferi açısından stratejik bir noktada.Yılda 40 bine yakın geminin geçtiği Bab'ül Mendeb Boğazının yıllık 2 trilyon dolara yakın bir ticari hacmi bulunuyor.
Maksatlarına ulaşabilmek için de kaşıyıp durdukları mesele Şii-Sünni meselesi.
Şii mezhebi mensupları hz Aliden sonra gelen oniki imamın konusunda ayrılmışlar. Oniki imami benimseyenlere ”imamiye” İmamlardan yedi tanesini kabul edenlere “ismailiye” demişler. Dördüncü imamdan sonra imametin Peygamberimizin soyundan başka birine gitmesini kabul etmeyenler ayrılıp “ Zeydi” olarak isimlendirilmişler. Diğer Şiî akımların aksine, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in hilâfetini meşru kabul eden Zeydîler, asırlar boyunca Yemen’de Sünnîlerle iç içe ve kardeşçe yaşamışlar.
Yemenin kuzeyindeki Sa'da bölgesi ortaçağlardan beri Iran taraflarında tutunamayan Zeydi imamların hakimiyet kurduğu yer olmuş. O zamandan,bu zamana zeydiler burada yurt tutmuş.
Zeydilerin,Husiler ile birlikte hareket etmeleri son Zeydi imamın , kendisine karşı yapılan darbeden kaçarak Husi’lerden destek istemesi ile başlamış.
Husiler çağdaş Zeydi alim Bedreddin Emiruddin el Husi’nin öğretisine tabiler. Oğlu Hüseyin’in etrafında toplanan bir kısım Husiler 2002 yılından itibaren de “Ensarullah” adı ile merkezî hükümet ile çatışmaktadırlar. İran’ın Kûm kentinde bir süre yaşayan Hüseyin Bedreddin el Hûsî, bu ikamet sırasında Zeydîliğin ılımlı ve Sünnîliğe yakın çizgisinden uzaklaşarak On İki İmam Şiîliği’ne geçmiş.
Türkiye’de okumuş Yemenli bir doktor olan Türkiye Yemenliler Dayanışma Topluluğu (TURYED) Başkanı ve Islah Partisi Dış İlişkiler Sorumlusu Muhammed Humeykani ise
Kısaca “meselenin temelinde Şii -Sünni çatışması var gibi gözükse de aslında bu Savaş mezhepsel değil, böyle olmasına çalışanlar var. Tamamen siyasi bir savaş. Husiler İran’dan destek aldığı için, yaşananlar mezhepsel bir durum olarak yansıtılıyor fakat gerçek böyle değil. Gerçekte Caferiler ve Zeydiler çok farklı. Fakat gelecekte bu durum değişebilir. Çünkü İran’a çok küçük yaşlarda öğrenciler gönderiliyor. Bu çocuklar, altı sene kaldıktan sonra radikalleşmiş Caferiler olarak geri dönüyorlar. “Diye anlatıyor.
Günümüz Ortadoğu siyasetini takip edenler Osmanlı’nın son zamanlarında oynanan oyunların Arap milliyetçiliği kışkırtılarak şimdilerde Türkiye’ye karşı oynama hesaplarının yapıldığını yazıyorlar.
Peygamberimizden sonra parça parça bölünen ümmet,herbiri kendince haklı sebeplerle bir diğerine kin dolu bugüne kadar gelmiş. Bunu bilen insanlık düşmanları her fırsatta,her vesile ile bu yaraları kaşıyarak insanları birbirine kırdırıp seyretme, sahip olduklarına konma sevdasındalar.
Allaha inanandığını söyleyen,aslında hırslarını ilah edinen,idare ettikleri üzerinde etkili olan insanlar, kendilerini, idare ettikleri insanları kullandıranlar,ümmetinin bu halini nasıl arz edecekler ruzu mahşerde. O, ölen kuşu için üzülen çocuğa kıyamayan efendimize açlıktan ölen bunca çocuğun,azap içinde kıvranan ailelerinin hesabını nasıl verecekler...
Bütün vicdanı olan idareciler, herhangi bir mevkide sorumluluğu olanlar, hangi dine,hangi ırka,hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar, diğerinin acısını içinde hisseden,insan olan insanlar hepsi gözlerini açmak zorundalar. Üzerlerinde oynanan oyunlara,bazılarının çıkar hesaplarına alet olmamalılar. Hesap var sonunda. Mahşer gününde bırakın 84 bini, o bir garip bakışın hakkını ödeyemezler.
Comentarios