Hesap yapmadan ve bir çıkarı olmadan kolay kolay bir işe girmiyor günümüz insanı.
Aile oluşturup,çocuk sahibi olmak da bu hesabilikten nasipleniyor süreç içinde.
Medeniyetin getirdiği nimetler arttıkça sıkıntı ve zorluklara tahammül azalıyor.
Bu maddi hesaplamaların neticesi olarak refah seviyesi yüksek ülkelerde doğum oranı düşmekte,yaşlı nüfus artmakta.
Yaşlı insanların kırsal alanda, dini ve geleneksel yapıdaki ailelerde sahip olduğu yüksek statü şehirlerde yerini eskimiş,hükmünü yitirmiş bir pozisyona bırakmakta.
Bu durumun sonucu olarak da nesiller arası iletişim bozulmakta. Yaşlılar ve gençler arasında saygı ve sevgi bağı yok olmakta.
Bilim ve teknolojinin tıp alanında da gösterdiği büyük gelişmeler ile bilim insanları insan ömrünün uzaması için çalışmalar yaparken,onlara demode, atıl bir rol biçen günümüz insanı yaşlılarını ağır bir yalnızlık içinde bırakmakta.
Sağlık problemleri, ekonomik problemler ve hepsinden önemlisi yaşadıkları içine kapanma,yalnızlık ve değersizlik hissi,ölümden ve gelecekten korkma gibi psikolojik problemler hayatının ikinci acizlik dönemini yaşayan insanlara ağır gelmekte.
İnsan yaşamının ilk acizlik dönemi olan bebeklik dönemi yaşlılığa göre daha muhtaç ve daha aciz olunan bir safhadır ama insanların bebeğe olan ihtimamları, yaşlıya olan ihtimamlarından çok daha fazla ve çok daha içtendir. Bebek gelecekleridir,ondan umutları,beklentileri vardır.
Hasta ve yaşlılarına karşı empatiden yoksun insanlar,onlardan kendilerine bir yarar gelmeyeceğini düşündükleri için kayıtsız ve biganeler.
Ancak göz ardı edilen önemli nokta şudur ki, onlar da bir başka aleme doğmaya hazırlanmaktadırlar. Ve onlardan beklenti de o alemin normlarına göre olmalıdır.
Onlara yapılacak hizmetin,sevgi,saygı ve anlayışın karşılığı öbür dünyadadır ve bu dünyadaki maddi beklentilerin çok çok üzerindedir.
İyilik hikayeme gelince bu kez bir hanımefendiden bahsedeceğim. Bu hanımefendi ömrünün kışını yaşayanlara hiç bir çıkarı olmadan şefkat elini uzatmış,39 senedir birlikte yol yürüyor onlarla.
Konuşması,yazması zor bir konu iğrenme duygusu ve insanı iğrendiren şeyler. Yaradılıştan bir nebzesi bulunan bu duyguyu insan zaman içinde ya ifrat boyutuna taşır veya tefrit seviyesine indirir.
Bunu yaparken çevresel ve kültürel faktörler etkilidir. Kadınlarda erkeklerden daha fazladır.
Kendi sevdiklerinde hiç gözüne batmayanlar bir diğer insanda görüldüğünde abartılı tepkilerle reddedilir.
Gerekli hijyen tedbirleri alındığında bile çoğu insan imtina eder bu tür hizmetleri yerine getirmekten.
Kışı yaşayanların hizmet isteyen halleri onları zorlar. İğrenirler. Öteler,iteler ve terkederler onları. Zorlu kış şartları içinde kimsesiz,sevgisiz ,muhtaç.
Bahse konu olan hanımefendi kendi annesi ile başlayan,vazife edindiği hizmeti haftada iki gün eşinin ve ailesinin desteği ile yerine getirmekte.
Darülaceze’de kimsesiz,kendi ihtiyaçlarını gidermekten aciz insanların el ve ayaklarını yıkayıp,tırnaklarını keserek bakımlarını yapıyor.
İstedikleri yemekleri yapıp getiriyor. Bunları yaparken sevgi ve şefkat ile yaptığı için de onlarla geçirdiği zaman kendisi için huzur,Darülaceze’nin misafirleri içinde sevinç ve mutluluk vesilesi oluyor.
İlk yıllarda huzurevinde kalan yaşlıların durumuna çok üzüldüğünü, eve geldiğinde düşünüp gözyaşı döktüğünü aktaran Şengül hanım , sonra, "ağlamanın faydası olmaz. Sen ne kadar yardımcı olursan bu insanlar o kadar iyi olur." Düşüncesi ile bu talepte bulunmuş yetkililerden.
Şengül hanım , Darülaceze'de akşam geç saatlerde işinin bittiğini ancak buna rağmen yorulmadığını dile getirirken, "Ben burada dinleniyorum. Akşama kadar hiç oturmadan koştururum, hepsiyle ayrı ayrı ilgilenirim ama hiç yorulmuyorum. Burası ayakta tutuyor beni. Ben burada çok mutluyum, huzurluyum. Eşime de diyorum ki, 'Öldüğüm zaman beni Darülaceze'nin camisinden kaldırın.' Buradaki hastalarım beni uğurlasınlar."
Comments