Birbiri ardına dizilmiş,hızla geçip giden günler içinde,devranın hızından başımız dönmüş bir halde,birinden diğerine koşup durmaktayız herbirimiz. Zamanın akış hızı yetmiyor da bazen bir an önce gelsin diye adeta olta atıp, iple çekiyoruz günleri,geceleri.
Önümüzden geçer, gider...
Bir siyah tesbih geceler;
Bu tespihi bir çeken var…
Arif Nihat Asya, yukardaki mısralarında geceleri, güneş başka diyarları aydınlatmaya gittiğinde, bu devranı döndüreni, gecenin sahibini anlatan tane tane çektiği tesbihe teşbih ediyor.
Çekmek ,bir şeyi kendine doğru sürükleyerek bir yerden diğerine taşımak demek. Ağır bir şeyi zorlanarak taşımak.
Zaman içinde insan, yol boyu anlına yazılanı,kendi nefsine zulmünü çekiyor tane tane .
Bazen yazılana takılıp,yazanı unutuyor. Bazen yazılan O”nu anmaya,O”na yakarmaya,O”na varmaya vesile oluyor.
İnsan,sabr çekiyor, dert çekiyor, yük çekiyor. Bir diğer insanı çekiyor kendine, aksi de oluyor insandan itiliyor kendi içine dönüyor.
Dönen devran içinde savruluyor insan ,kopan tesbih taneleri gibi dört bir yana dağılıyor pare pare. Sonra birleşiyor yeniden, dağılan yerleri sızlıyor.
Deniz çekiliyor kıyısından , boğulmuş topraklardan su çekiliyor.
Sevgi ağır geliyor bazen gönüllere karasevda çekiliyor,
Ehli ,yoldaş ediyor da gecelere yıldızları çekiliyor tesbih niyetine.
Yaratanını gönlünde tutmak ,gönlünde tuttuğunu sayarak anmak için kullanılan nesnedir “tesbih”.
Şimdilerde parmağa takılan mekanikleri,dijitalleri var çokça kullanılan. Burada söz konusu olan,ipe dizilmiş taş,ağaç,kemik vb malzemelerden yapılan,bazıları bir sanat eseri sıfatında olabilen özenle dizilip,sıralanmış taneler.
Tarihine bakıldığında avcılar,askerler güç göstergesi olarak kullanmışlar önce. Öldürdüklerinin kemiklerini dizip takmışlar takı niyetine. Budistler,yogiler kullanmışlar. Stres atma amaçlı. Alternatif tıp ile ilgilenenler parmak uçlarının önemine,tesbih çekerken uyarılan noktalara dikkat çekmişler.Bazıları üçüncü göz demişler tesbih tanesine.Bazıları bir tesbih tanesinin deliğinden bakarak hayatı yorumlamış kendince.
İnsanın enerji bedeni üzerinde çalışmalar yapanların “insanoğlu stresini iki yerinden çıkarır. Birincisi parmak uçları, ikincisi ise dişleri’ gibi söylemlerinden etkilenen insanlar ,ibadet dışı amaçlar ile tesbihlere ilgi gösterir olmuşlar.
Bu amaç ile kullanılan tesbihler,Türkmenlerde “kocaman oyuncağı”, kabadayılar için “dane-i racon”,bir ego göstergesi olarak “imame çevirme” gibi isimler almış çeşitli kültürlerde. Tesbihi stres atma amaçlı kullanma yazıyı yazma gayemin dışında onun için bu kadar ile iktifa edeyim.
Herhangi bir nesneyi anlamlı kılan onu kullanma amacıdır. Müslümanlar ,Tesbihin herbir tanesinde Rabbini noksan sıfatlardan tenzih ederek şükrediyor, azametini zikrediyor diye aziz ve kıymetli kılmış, özel bir yer vermişler hayatlarında. Tutkunu olmuşlar.
“Tesbih çekme” ifadesi hem tesbih imalatını ,hem de kullanımını anlatır tutkunlarına.
Tanelerine habbe denir. İmamesi,müezzinleri,durakları vardır. Bir cami cemaatine teşbih edilebilir.
Osmanlı zamanında ,kuka ağacının meyvesinden yapılan kuka tesbih, ağacın,mikrobu uzak tutucu ve mikrop kırıcı özelliği hasebiyle ile hekimler tarafından kullanılırdı. Hatta kuka tesbihi olmayanların saraya alınmadığına dair rivayetleri okumuştum.
Anadolu’da kuka tesbih sahibi olmanın özel bir anlamı vardı. Kişi vefat ettiğinde bu tesbih satılır,parası ile defin masrafları karşılanırdı. Şimdilerde kuka temini ve imalatı çok yaygınlaştığı için eski değeri kalmamakla birlikte yine de kıymetli. Meraklılarının elinde 300-500 senelik olanları,daire fiyatı ederi olanları mevcut.
Osmanlı zamanında tüccarlar ve seyyahlar deve kemiği tesbih kullanmayı tercih ederlerdi.
Bazı tekke ve zaviyelerde hocalar iri ve çok taneli tesbihler kullanılırdı. Medresede öğretim gören mollaların tesbihleri, mevlevilerin,cerrahilerin tesbihleri farklı farklı motifler, imameler içerirdi.
Tesbih bir nevi kimlikti. Erbabı tesbihine bakar kişi hakkında pek çok bilgi sahibi olabilirdi.
Tesbih kültüründe yerleşmiş,tesbih çekmenin,verip,almanın adabı var erbabı tarafından bilinip uygulanmasına dikkat edilen.
Mesela, tesbih iki el üzerinde tutularak sunulur verilmek istendiği zaman. İkram edilen de aynı şekilde alır. Bir başkasının tesbihi kullanılmak istendiğinde “biraz da ben dolaşayım” denir.
Her tesbih her mevsim çekilmez. Yaz aylarında doğal kristal olan necef, şahmaksut, yeşim ve Kâbe toprağı tesbihler çekilir,bunların dışındakiler yazın sıcağında ele yapışır.
Kehribar tesbihler yumuşak olduğundan deliklerinin büyümemesi için daha nazik çekilir.
Tesbihlerin yere düşürülmemesine dikkat edilmelidir. Çünkü tanelerin üzerinde meydana gelecek pürüzler tesbihin değerini düşürür.
Tesbihçiliğin pîri Veysel Karanî kabul edilir ,Hz. Peygamber’in Uhud Savaşı sırasında dişinin kırıldığını duyunca otuz iki dişini kırdığı ve Peygamber’in kırılan dişiyle bu rakamı otuz üçe tamamladığı rivayetine binaen.
Bu sebep ile tesbih çekilen imalathanelere, dükkanlara
“Besmeleyle açılır her gün bizim tezgâhımız
Hazret-i Veysel Karanî pîrimiz üstadımız”
yazılı levhalar asılır.
Peygamberimiz (sav) bildiğimiz anlamda tesbihi bir sayaç olarak hiçbir zaman kullanmamıştır. ASR-I saadetten çok daha sonraları saymaya yarayan araç kullanmak bir revaçta olmuştur. Bidat olarak görenlerin varlığı ile birlikte genel olarak islam alimlerince kullanılmasında beis görülmemiştir.
Hz. Peygamber, hurma çekirdeği veya çakıl taşıyla tesbih ve zikirlerini sayan kadınlara bunu yapmaktansa, “Yaratıkları sayısınca Allah’ı yüceltir, tenzih ederim” -5-demelerini öğütlemiş, bir defasında, “Ey kadınlar topluluğu! Tesbihlerinizin hesabını parmaklarınızla tutun, çünkü âhirette onlar da sorguya çekilecek ve konuşturulacaktır” -6-buyurmuştur.
Pek bilinen Derviş ile genç hanımın hikayesi bu konuya hesabi bakmaya soru işareti ile yaklaşanların bakış açısını anlatır.
Hani,sevdiğine elma götüren hanım kıza,
kaç elma götürdüğünü sorduğunda,
“İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?”
Cevabını alınca usulca elindeki tesbihden vazgeçen dervişin hikayesi.
Sayılmaz mı.?
Öyleyse;
Efendimizin hadis-i şerifinde öğrettiği tesbih son nokta olsun.
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَدَدَ مَا خَلَقَ فِى السَّمَـاءِ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ عَدَدَ مَا خَلَقَ فِىالْأَرْضِ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ عَدَدَ مَا خَلَقَ بَـيْنَ ذٰلِكَ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ عَدَدَ مَا هُوَخَالِقٌ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ مِثْلُ ذٰلِكَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ مِثْلُ ذٰلِكَ وَلَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ مِثْلُذٰلِكَ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ مِثْلُ ذٰلِكَ
Gökte yarattıkları sayısınca Sübhânallah (Allah’ı noksanlıklardan tenzih ederim).
Yerde yarattıkları sayısınca Sübhânallah.
Gökle yer arasında yarattıkları sayısınca Sübhânallah. Yaratacağı şeylerin sayısınca Sübhânallah.
Bir o kadar Allahu Ekber (Allah en büyüktür).
Bir o kadar Elhamdülillah (Allah’a hamd ederim).
Bir o kadar Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilâh yoktur).
Bir o kadar da Lâ havle velâ kuvvete illâ billah (Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet sahibi yoktur). -7-
1-)(İsrâ suresi, 44. ayet.)
2-)(Ahzab 33/41-42). 3-)(A’râf 7/51; Haşr 59/19; Tevbe 9/67; Casiye 45/34) (Bakara 2/152). 4-)(Hicr 15/ 98)
5-)Tirmizî, “Daʿavât”, 103)
6-)Tirmizî, “Daʿavât”, 71; krş. Ebû Dâvûd, “Vitir”, 24)
7-) Ebû Dâvud, “Salât”, 359, r. 1500. Bk. Tirmizî, “Da’avât”, 114, r. 3568)
Comments