Her insan canından bir parça olan evladı ile birlikte umudunu,sermayesini,sadaka-i cariyesini büyütür. Bu sebeple evlatları ile iki cihanda birlikte olmak duasıdır, ebedi ayrılık ihtimali bile yüreğini dağlar.
Gelişmiş kitle iletişim araçları vasıtasıyla, bir yerdeki münferit bir kanat çırpma,dünyanın diğer ucuna büyük bir kaos olarak yansıtılıyor.
Bir olumsuz örnek bütüne mal edilerek genelleniyor.
Gençlik çok boş,yoz,disipline edilemez durumda,edep adap tanımıyor. İnanmıyor,inananlar inançlarının gereğini yapmıyor deniliyor. Alfabenin son harfi ile katagorize edilerek sınıflandırılıp,etiketleniyor.
Bu durum ebeveynleri ne yapacağını bilmez bir halde bırakıyor ve derin üzüntülere gark ediyor. Gençleri ile aralarındaki iletişim kopuyor,uçurum derinleşiyor,birbirlerini duymaz,anlamaz oluyorlar.
Yaşanan endişeler zamanımıza özgü değil. Milattan önceki dönemlerden başlayarak her çağda nesiller arası farklılık olmuş ve büyükler hep endişelenmişler gençleri hakkında.
Ta Sümerler yazıtlarında rastlanmış ilk “ne olacak bu gençliğin hali” cümlesine.
“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere büyüklerimize karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kuralları boş veriyorlar, çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar”
MÖ 750-650 yıllarında yaşamış ozan Hesiod’un sözleri bunlar.
“Günümüzün çocukları lüksü seviyor, kötü davranışları var, otoriteye baş kaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine lak lak etmeyi seviyorlar. Çocuklar artık evlerinin hizmetçisi değil,tiranı! Anne babaları odaya girince ayağa kalkmıyorlar, onlara itiraz ediyorlar, destek olmuyorlar, şapır şupur yiyorlar, öğretmenlerine zulmediyorlar..” Yine,milattan önce 350 yıllarından filozof Sokrates de gençlikten şikayetçi aynı dönemden hemen aynı kelimelerle gençliği eleştiren filozof bilim insanı Aristo gibi.
Günümüzde olduğu gibi,geçmiş zamanlarda da bazıları endişeleri sebebi ile panik içinde davranarak gençlerini başka başka yönlere iterken,bazıları sabır ile ekşi korukların helva oluşunu izlemişler.
1082 yılında Kûhistan sultanı İskender bin Kâbus’un oğlu Gilan Şah’a nasihatleri buna bir örnektir. Şöyle başlar,
“ Şimdi ey oğul, tecrübelerle elde ettiğim birkaç öğüt sana yadigâr olsun. Bu öğütlere uyarak hareket edersen, her muradına erersin, zamanın elinden sille yemezsin. Çünkü baba şefkati, oğlunun azarlanmasını bile istemez. Öyleyse sen de kulağını bu öğütler için açık tut, sonra pişman olmayasın.
Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bunu bildiğim halde, sana yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Bütün tecrübelerimi az ve öz olarak yazdım. Her şeyin azı ve özü faydalıdır. “
Bu örnekte olduğu gibi sabır,sevgi ve anlayış ile yaklaşarak,onları çırpınıp durdukları sıkıntılı hallerden kurtarıp,feraha çıkartmak için gençlerine tavsiyeleri ile dolu tarihimiz. Yüzlerce örneğe kısa bir araştırma ile ulaşmak mümkün.
Malum insan, hayatının başlangıcında ve sona yaklaştığında acizdir ve bir başkasının himmetine muhtaçtır.
İlk başta ona ihtiyaç duyana , nihayete doğru o muhtaç olur. Roller değişir döngünün sonuna doğru.
Bebeklik döneminden sonra,yetişkin olmadan önce yaşadığı dönem de olabildiğince zordur çocukluktan çıkan genç olmaya adım atan insan için.
Fizik bedeninde,buna paralel olarak ruhundaki değişiklikler onu yerinde duramaz hale getirir. Durmadan sorgular,yargılar,eleştirir. Kendinden önce bu yollardan geçmiş olanları beğenmez. En doğrusunu,en iyisini bilir.Farklı olmak,farklılığını vurgulamak ister.Buna mukabil kırılgan ve alıngandır.
Yetişkin olacağı hayata şekillenip yoğrulmaktadır.
Soruları,sorunları çoktur. İç alemi karmakarışıktır. Nasıl baş edeceğini de bilemez.
Etrafında sorularına cevap alabileceği birileri,yoksa bocalar durur.
Öte yandan, genç olmak ,genç hissetmek,genç görünmek,gençliğin enerjisine sahip olmak hemen bütün insanlar için hedeftir. Hızla geçen bu dönemin özelliklerine, talepkar olanları tekrar kavuşturabilmek vaadi ile döner durur pek çok çark.
Bir şey kırk kere söylenince olur derler bilirsiniz.
Gençler hakkında olumsuz konuşma ve paylaşımlar onları ve büyüklerini olumsuz etkiliyor. Kelimelere yüklenen negatif titreşimler olumsuz enerji oluşturarak her iki tarafta da negatif tepkiler ortaya çıkartıyor. Aradaki boşluk büyüyor. Birbirlerine seslerini duyuramaz oluyorlar.
Gençler geleceğimiz. Dünya ve ahiret sermayemiz. Yatırımımız. Onlardan umutsuzluğumuz,geleceğimizi karartır. Olumlu,halden anlayan yaklaşımlarımız onlardan çok büyüklere yarar sağlayacaktır.
Beden ve ruhlarındaki değişimlere,kaynayan kanlarına, hele günümüzde dört bir yandan tetiklenen onları hata yapmaya teşvik edenlere,içlerindeki güçlü dürtülere rağmen ne kadar gayretli ve başarılılar.
Onlar pek çok cephede savaşmaktalar. Desteğe ve yardıma çok ihtiyaçları var.
Gençlerin,gençlikte yaptıkları ibadetler ve övülen davranışları onları melekler ile bir dereceye getirir.
Rabbimiz bir hadis-i kutside:
“Kaza ve hükmüme inanan, Kitabın (Kur’an-ı Kerim) hüküm ve tavsiyelerine boyun eğen, verdiğim rızıkla kanaat eden, şehvani arzularını benim rızam için terk eden genç bir mümin, katımda bir kısım meleklerimin derecesindedir.” buyurarak genç müminlerin derecelerini anlatır.
Yine Hz. Peygamber (s.a.v) efendimiz,
“Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhalefet etti.” Sözleri ile gençlere sevgisini anlatır..
Peygamberimizin günümüzden çok daha dini,ahlaki ve edebi yönden zafiyet içinde olan cahiliye toplumunda gençlere verdiği eğitim incelendiğinde açıkça görülür ki , sevgi ve diğerkâmlık en etkili terbiye metodudur.
Genç bir delikanlı olan sahabi Cüleybib olayında olduğu gibi, gençleri anlayarak,anlatarak,ikna ederek deva olmak gerekir.
İletişim dili sevgi ve anlayış olmalı. Severek,sevdirerek ekşi korukların helva olmasını izlemeli.
Comments