Geçtiğimiz cuma günü İzmir’den gelen deprem haberi ile sarsıldı insanlar ve o günden sonra kalpler İzmir’de atmaya başladı. Yaşayanlar ile sevindi,ölenler ile birlikte üzüldü. Umut ile bekleyenlerin yanında koca bir millet de vardı.
Hergün enkaz altından çıkarılan her bir kişi ile birlikte hayat hikayeleri yüklendi gündeme. Çekildiği zamanlarda mutluluk ifade eden,kayıplar ile birlikte anlamını yitirmiş fotoğraflar,hikayeler dolaştı sayfalarda. Görünen o ki mutluluk yaşandığı anda var,sanrasında o ana aynı fotoğraf ile gidildiğinde acı verebiliyor. Mutluymuşlar diyor bakan hüzün içinde. Mutlu, yüzü gülen,genç insanlara yakıştıramıyor yaşananları...
Fani dünya oysa bir an var olan,bir an sonra yok.
Konuşuyor insanlar,kendini merkez alarak. Kendini,duygularını,düşündüklerini,çok azı da yaşadıklarını anlatıyor heyecan içinde. Nasihat edenler,ahkam kesenler. Uzman adı altında bilgi paylaşanlar. Konuşan çok. Dinleyen yok. Yoğun bir kakofoni kulaklarda çınlayan.
Canı yanan susar. Öyle susar ki bıçak açmıyor ağzını derler. Kenardan izleyen,tabiri caiz ise tuzu kuru olan konuşur genelde. Anlatır,sebepler,suçlular arar. Çeşit çeşit yorumlarda bulunur beyninin içindeki bilgileri kullanarak. Kullandığı kelimeler içini dışına döker. Konuşur,konuşur. O konuşur,ateş ise düştüğü yerde yanmaya devam eder. Etrafını yakarak.
Art niyetli provokatörleri bu yazacaklarımın dışında tutarak,
doğruyu söylemek adına kelimeleri kendini anlatmaya aracı kılan ilk önce düşüncelerini doğru rotaya oturtmakla,sonra kelimelerini dikkatle seçmekle mükellef diyorum.
Kendine bakacak bu sözleri söylemeye ehilmiyim diye,ardından sözün ulaştığı kişilere bakacak. Söyleyeceklerim onlarda nasıl duygular uyandırır, meramımı anlatabilirmiyim,muhataplarım anlayabilirler mi diye düşünecek. Zamanı mı,yeri mi diye irdeliyecek.
Her doğru,her yerde söylenmez atalar sözünü prensip edecek kendine. Yoksa kör kadıya körlüğünü söyledi diye sözlerine ihtiyaç duyulan yerlerde de konuşamaz,doğruları ifade edemez olur.
Bilirken susmak, bilmeyenin konuşması kadar yanlıştır şüphesiz. Bu konuda Mevlana'nın "Anlayana anlatmazsan zulmedersin, anlamayana anlatırsan yine zulmedersin," sözü de reva oldu buraya.
Nihayetinde, söz söyleyen bu süzgeçlerden geçirdiği sözlerini söylemek ve susmak arasında bir tercih yapacak doğru davranmak adına.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, afetlerden sonra oluşan karmaşa içinde hoşuna gitmeyen sözleri , yayanlar da en az söyleyenler kadar sorumlu. Bir yerde yanan bir ateş gördüğünde üzerine bir bardak su döküvermek yerine ateşi yaymak,taşımak büyük vebaldir.
Olaya bir başka bakış açısı ile bakan,sebepleri gördüğünü düşünenler kara günlerde yara kanatmak yerine susmalı ve güzel günlerde gördüğü sebepleri ortadan kaldıracak eğitim çalışmalarına ağırlık vermeliler. (Enam 108)
Aksi takdirde bir milyar insan,mukaddeslerine uzanan dillere sağduyu adına tahammül etme durumunda kalarak zorlanıyor. Son söz Bestami Yazgan mısraları olsun.
Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yahut sus.’
Dili incitme gönül.
Comentários