Bir varmış bir yokmuş diye başlar yeryüzünde hikayeler. Fanilik ya vasfı,var olması, yok oluşunun habercisidir.
Tıpkı cam üzerinde ilerleyen çatlaklar gibi, hayat yolunda,her adımda hikaye içinde hikayeler ile yol alır açılan kapıdan bir hikayenin dünyasına girenler.
Bir hikaye içinde cidal varsa,kanayan bir yara varsa ,Habil ve Kabil ile başlar.
Kibirdir ana sebebi,kıskançlık,hırs destekler. Böylece hadler aşılır, sınırlarından taşan herşey de çevresine zarar verir. Safi ziyandadır birinci tekil şahıs ismi ile düşünüp yaşayan.
Ben der, en iyiyim,en üstünüm, herşey benim,bana verilmeli,benim olmalı...
Yeryüzünde zalimler Kabil,mazlumlar Habil soyu o günden bu güne.
Kabil soyunun zulmü altında mazlumların çığlıkları arşı alayı titretiyor...
Oysa ki,
Kafir de olsa, mazlumun bedduasından sakının. Zira o bedduanın (ulaşmasına mani olacak) bir perde yoktur.-1-
Mazlûmun bedduâsından korkunuz. Çünkü onunla Allahü teâlânın arasında bir perde yoktur.-2-
Bu sebeple,
İyi bir müslüman olarak ölüme hazır ol! Mazlûmların bedduâsından çok sakın ve hiç kimseye zulmetme!-3-
İnsanlar uzak yakın, çıkıp giderken bir diğerinin hikayesinden bir bakış kalır geriye.
Çaresizce yolculuğu kabullenmiş, taşıdığı duygusal ağırlığın altında ezilmiş insanın ,binbir çeşit duygusunu yüklenmiş bakışlar.
O bakışları izliyorum günlerdir. Hikayeler okuyorum sözsüz,sessiz.
Bakışlardan yansıyanların anlattıkları binlerce fotoğraftan ve binlerce kelimeden çok daha fazla çarpıcı,yaralayıcı.
Eşkiya karabasan gibi çökmüş halkın üzerine boğuyor seslerini, görüntülerden mazlumların çığlıkları yükseliyor.
İnsanlığın zirve noktası dalga dalga yayılıyor o çığlıklardan. İman,teslimiyet ve herşeye rağmen şükür. Dosdoğru bir iman, sağlam bir bakış açısı ifade eden kelimeler dillerden dökülürken,yürek dağlayan ifadeler yüzlerde. Bir yanı pare pare simsiyah,kan kırmızı, cennet muştusu ile yemyeşil diğer yanı.
“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” der atalar sözü. Hikayeler içinde hayatlar çalan yavuz hırsızların yüzleri hiç kızarmıyor.
Çocuklar zalimlerin zulmüne uğruyor.
Çocuklar.
Filistin’de çocuklar değil insanlık ölüyor.
Dünya sahnesinde insanlığın ölümünü izliyor seyredenler.
İnsanlık öldüğünde, ne kalır geride?
Nasıl bir dönüşüm erdemlerini, vasıflarını kaybettiğinde insan denilen yaratılmışın geldiği nokta. Kabil misali,kibir ve hasedin potasında şeytan ile birlikte eridiği.
Bu hikayede,İçlerinde iyilerin safında yer alanlar hariç,insan haklarının müdafii olduklarını iddia edenlerin,art niyetlerini ortaya koyarak kendi kendilerini ayan ettikleri bir ayna adeta Filistin. Dilleri başka söylerken, halleri başka olanların, halleri ile söylediklerinin eşitlendiği nokta.
Hepsinin şuur altları aynı korku ile dolu. İslamofobi. Bu korku onların insan hakları açısından utanç verici eylem ve söylemlerinin ana kaynağı.
Ramazan ayının son günlerinde posta kutularını bolca dolaşan,izlediğimiz hikayeyi gayet doğru ama eksik anlatan bir karikatür var. Köpeğin,yatağını işgal ederek,yatak dışına attığı adama dişlerinden salyalar akarak saldıran görüntüsü de eklenmeli karikatürün devamına.
Sözün nihayetinde,
“Sakın zâlimlerin yaptıklarından Allah’ı gafil sanma! O, sadece onları, gözlerin dehşetten donup kalacağı, bir noktaya dikilip bakacağı bir güne erteliyor”
1-Hz. Enes (r.a.)
Ramuz el e-hadis, 14. sayfa, 15. hadis
2- Hadîs-i şerîf-Zevâcir.
3- Muâz bin Cebel.
4- ibrahim sûresi 14,42.
Commentaires