Bugün,akıl ve gönülün rotasını şaşırdığı ne düşüneceğini içindeki üzüntüyü, dehşeti nasıl dışarı vuracağını şaşırdığı birgün.
İlk akla ve dile gelen yapılan işi lanetleyerek Allah’a havale etmek. Cehennemden medet ummak.
Sonra da gönlü saran duygu öfke ve çaresizlik...
Yeni Zelanda ve Avusturalya ikiz gibi . Ancak Yeni Zelanda Avustralya’ya göre daha hoşgörülü çok göç alan bir ülke olmasının getirebileceği sıkıntıları çok kültürlü bakış açısı ile çözmüş bir ülke.
Öyle bilinirdi.
Ben izlemedim bilerek.
Videolarda izleyenlerin söylediğine göre terörist canavar içeri girdiğinde ilk karşılaştığı kişi “hello brother” diye sesleniyor kurşunu yemeden önce...
Merhaba kardeşim!...
Kardeşim diyor...
Herbiri,kimbilir hangi rüzgarın etkisi ile yaban ellerde mesken tutmaya,kök salmaya çalışan ,ülkede yaşaya herkesle eşit haklara sahip,ülke ekonomisine katkıda bulunan insanlar.
Camideler.
Dünya kaygılarını geride bırakmış Rablerine yönelmişler...
Sabah saatlerinde şok eden bu canavarlığın duyulmasının ardından beni ve aklı başında diğer insanları ikinci bir şoka uğratıp ,dehşete düşüren terörist canavarların uzantısı gibi davranan,konuşan burada birlikte yaşadığımız insanlar.
Biri içinden geçirmiş olay duyduğunda keşke gelip bu Cuma buradaki camileri de temizleseniz diye.
İnsan mı bu?
Bir başkası bu canavarca saldırıyı alkışlarla karşılayarak içindeki nefreti kusuyor satırları ile .
Bir tanesi de Yeni Zelanda’da caminin ne işi var diyor cahilliğini ve hayvanlar kadar bile gelişmemiş beynini ortaya koyarak.
Australia ve yeni Zelanda dünyanın en çok göç alan ülkelerinin başında geliyor. Kendilerini sonradan gelip yerleştikleri ülkenin sahibi zanneden beyaz tenli üstün insanlar ! Moorileri ezerek,yok sayarak yerleştikler oraya. Oranın asıl ve tek sahipleri değiller. O topraklar orada yaşayan herkesin vatanı.
Ama en çok moorilerin,Aborjinlerin...
Kısaca tarihe şöyle bir göz atarsak 1769 yılında Büyük Britanyalı Kaptan James Cook Yeni Zelanda’ya geldiğinde 100.000 kadar Moori ismi verilen yerli vardı yaşayan . Altı ay kadar kaldı o topraklarda.
Sonrasında kaptan Cook Avustralya’yı ve Avustralya’nın yerlileri olan Aborijinleri de keşfedip,new south Wales yerleşti.
Britanya’dan getirilmiş suçlular ,çeşitli yerlerden balina avcıları ,tüccarlar ve misyonerler göç etmeye ve yerleşmeye başladılar. Moorileri ve aborgineleri ezerek, asimile ederek,yok sayarak.
Bu göçmenlere karşı Yeni Zelanda , Avustralyaya göre daha hoşgörülü bir tavır içinde de olsa İlk önceleri göçmen olabilmek için beyaz tenli göçmenler olması şart koşuldu. Bu süreç içinde yeni Zelanda ağırlıklı İskoç kökenli insanlardan göç aldı.
Yani basit ayrımcılık alt yapılarında var.
1900 lü yıllardan sonra beyaz göçmen politikası sona erdikten sonra Asyalı ağırlıklı Çinli göçmenler hizla artan bir biçimde Yeni Zelanda ve Avustralya’ya yerleştiler ilk önce altın madenlerinde çalıştılar. Zaman içinde Lübnan, Tayvan, Çin, Malezya, Hindistan,Kore ve Türk kökenli yerleşimcilerin sayıları hızla arttı.
Göç alan alan ülkelerde görülebilen ulusal kimlik tartışmalarının üstesinden gelinebilmesi için çeşitli yollar izlenir.
-Eşit vatandaşlık hakları,
-farklılıkları görmezden gelerek insanları bir potada eritme yani asimilasyon çalışmaları,
-kültürel çeşitlilik ya da azınlık haklarının tanınmasına yönelik,çok kültürlü birbirinin yaşam tarzına saygı duyarak yaşama kurallarına uyulması gibi.
Asıl vatanından uzaklaşıp,bir başka yere göçen insanların özel bir gayret göstermediklerinde bir müddet sonra bulundukları topluma göre şekil almaları,dillerinin,davranışlarının değişmesi kaçınılmazdır. Hele de gizliden gizliye bu yönde bir politika izleniyorsa.
Günümüzde aborjinlerin kullandıkları 150 çeşit dilden 50 tanesinin kullanılmakta olduğu,aborjinlerin yaşadıkları bölgeler, toplum içindeki statüleri göz önüne alınırsa asimile çalışmalarının ne kadar etkili olduğu anlaşılır.
2000 li yıllarda ders yaptığım sunday school da Türk ve dindar kesimin Avusturalya’da ikinci nesil olan çocukları Türk kimlikleri hakkında ciddi sıkıntılar yaşıyorlardı. New Generation Australian olarak tanımlıyorlardı kendilerini.
Bütün bunlara rağmen son yüzyılda çok göç alan,çok kültürlülüğü benimsemiş Yeni Zelanda ve Avusturalya dünyanın en huzurlu ve yaşaması kolay ülkelerinden ikisidir. İnsanları alışkındır farklı kültürlere. Müslümanlara. Müslümanların belirleyici unsurlarına.
Oralarda namaz vakti geldiğinde, parklarda bile toplu namaz kılar insanlar. Merak edenler durup izler. Bir kaç soru sorar. Ama çoğunluk hiç ilgilenmez. Herkes kendi alemindedir.
Bu canavarlar ne şekilde,nerelerden beslendiler, nerede büyüttüler bu kini ortaya çıkar elbet.
Bunlar perde arkasına gizlenmiş bir elin bilinçli seçilmiş,zavallı kuklaları. Yoksa ta Avusturalya’da nereden haberi olur,kinlenir Ayasofya’nın minarelerine.
Öyle olmasa nasıl alkış tutar iki üç kişi bile olsa buralarda insan gibi görünen yaratıklar.
Sözün sonu yok. Daldan dala yazdıkça yazıyorum. Kılıçtan keskin derler ama zavallı kelimelerim. Dağınıklar.
Bugün yeryüzünün en güvenli,en huzurlu ülkelerinden birinde Yeni Zelanda da ,en medeni olduğunu iddia eden halklardan birine mensup,yakalanıp ismi verilen bir tanesi İskoç kökenli Avustralyalı olan canavarların yaptığı katliam benim bardağımı boşalttı.
Şimdi garip duygular içinde her türlü metanetliğin kol gezdiği kocaman bir boşluğa bakmaktayım.
Hamiş:
Saatler ilerledikçe ayrıntılar geliyor. Saldırıda kullanılan silahın üzerindeki yazılara bakılırsa bizler unutup,uyuşurken , bir zamanlar savaş meydanlarında yenilen birileri unutmadıkları kinleri ile nesillerini büyütüyorlar.
Yüzyıllardır besleyip büyüttükleri kinlerini cami basıp masum insanları şehit ederek sergiliyorlar.
Komentarze