. Boş bir defter yaşanıp,yazıldıkça kitap gibi olur.
Sayfa sayfa okunur.
Sonu yazılmamış bir kitabın sayfalarını geriye doğru çevirdim bir kaç gün önce .
Bir kere daha okudum çocukluğumu , gençliğimi, ömrümün yarısını oradan .
O sayfalardan geçen dört nesilin hikayesini beşinci nesile anlatım.
O kocaman görünen odalar,upuzun koridor çekmiş yün çamaşırlar gibi.
Küçücük.
Sağa sola yığılmış gereksiz eşyalar arasında gezerken her bir köşeden bir sevdiğim çıkıverecek gibi.
Ya küçük odada ya da büyüğünde hazırlanmış sofra.
Mutfakta fokundayan semaver.
Caminin çıkışını gören pencerede camiden gelişlerini bekleyişimiz.
Bayramlarımız,sünnetlerimiz,düğünlerimiz,sevinçlerimiz.
Hastalıklarımız, gidenlerimiz,onları yolculayışımız.
Hayatımız.
O evin neredeyse kapanmayan kapısı,dostları,misafirleri,sevenleri ve hatta yan bakanları.
Sayfa sayfa yeniden okudum her bir kapıyı açtığımda.
Oyuncakcımız,eczanemiz,tatlıcımız, semtimiz…
Acı tatlı günlerimiz.
Gözün gördüğü,gönlün sevdiği ne varsa zihnimin derinliklerinde saklanmış birer birer sayfalarda.
Gezerken gözler satırlar arasında biraz da yabancı. Elan var olan sanki bir başkasının hayatını okur gibi. Duygular eski canlılığını yitirmiş ondan olsa gerek. Sevinçler coşturmuyor, üzüntüler can yakmıyor.
Hasret var hepsinin yerine.
Derin,yakıcı bir tahassür.
Gönüle ağır gelen bir özlem.
Hemen ardından cennet,cennette kavuşma ümidi sarıyor benliği.
Bu sayfalar son değil. Burada kapanan sayfaların ötelerde açılması,sonuçları,ayrılanların kavuşması var.
Günler birbiri ardınca hızla akarken, bu geriye bakış, sayfaları yeniden çevirmek çok iyi geldi, Hayalî’nin meşhur sözünde dediği gibi,
“Geçmiş zaman oldu ki,hayali cihan değdi .
Bir kaç fotoğraf düşürdüm buraya.
Yeniden okuduğum sayfaların, gözümü kapatıp izlediğim görüntülerin tedaileri var bir de.
Onları da sonra yazalım.
Comments