1588-1679 yılları arasında yaşayan, imanın altı şartına zıt değerleri savunan İngiliz felsefeci Thomas Hobbes’e ait “insan insanın kurdudur” sözü sıkça kullanılır.
Yorumlandığında,yaradanın karşısında sadece takvası ile diğerlerinden üstün olabilen, takvası dışında hepsi birbirine benzer insanın bir diğerine zulmünü anlatır.
Meyvenin içine yerleşip içinden kemirip çürüten kurt misali.
Değerlerime zıt görüşlere sahip bir felsefecinin sözünü niçin yazımda kullanıp temel aldım.?
Çünkü ta kabilden başlayarak çiğ insanın temel özelliklerini ifade ediyor. Kendi gibi bildiğini anlatıyor. Materyalist,hazcı.
Habil’in kurdu Kabili.
Bir insan veya insanlar , eğer çiğ iseler bir diğerinin dünyasını,ahiretini ,amellerini ve hatta geçmişini -geleceğini mahvedebilirler. Hayattan soğuturlar.
Çevresinden,işinden,hayatını verdiği ideallerinden kopartırlar. Öylesine acımasız ve zalim olabilirler ki hedef aldıkları kişinin elinde avucunda olanı tüketip, geçmişini hebaen mensura mertebesine indirebilirler.
Aynı yolu kullanan,aynı menzili arzulayan,aynı değerleri savunan ve bu değerlerin rengine boyanmış olması gerekenler dahi birbirlerine son derece anlayışsız ve zalim olabilir.
Ömrünü verdiği değerlerin,hizmetlerin hepsini bir anda kaybeden,kendini ifade edemeden,derdini anlatacak bir mecra bulamayan ise göz yaşlarını içine akıtır, avucunu Rahman ve Rahim olan Rabbine açar.
Çiğ değil pişmiştir.
Dili susar gönlü konuşur.
Sergilenen Alemlerin rabbine havale edilerek,ibret içinde seyredilir.
Gördüğüm insan ,insanı kendinde tanıyor dostlar. Kendini nasıl bilirse karşısındakini öyle okuyor,yorumluyor . O yorumlamasına göre de biliyor.
Kendi iç haritasını şablon yerine kullanıyor ,oturmayan yerleri görmezden geliyor.
İman etmiş insan ise, kendini bildiğinde,rabbini biliyor. O’nun rızası yönünde yolunu çizdiğinde,o yolda gayretini artırdığında değişiyor. O noktadan sonra insan insanı beslemeye,desteklemeye başlıyor. Derdi değil devası oluyor.
Sevgi oluşuyor kat kat içgüdülerin yerine. Lokmasını,hırkasını paylaşır ,yemez yedirir,giymez giydirir oluyor.
Geçtiğimiz haftalarda dede evime ziyaretimi anlattım biraz.
Neydi o evin özelliği,aradığım neydi orada?
Sevgiydi.
Şimdilerde insanların kırıntıları ile avundukları,süfli duyguları yerine koydukları sevgi.
Sevgi kaynardı o evde tencerelerde,sevgi sunulur,sevgi ile beslenilirdi. Gelen sevgi getirir,giderken sevgi götürürdü.
Şimdi kulağımı tırmalayıp,içimi acıtan,gönlümü yırtıp kanatan hikayelerde olmayan o sevgiyi aradım ben o evin boş duvarlarında…
Birbirimiz hakkında zandan kaçınalım dostlar. Birbirimiz ile alakalı bir adım atarken sevgi olsun ölçümüz.
Derdi değil devası olalım bir diğerinin. Bilelim ki rûz-i mahşerde tek affedilmeyecek olan kul hakkıdır.
Allah razı olsun, çok güzel ifade etmişsiniz, kaleminize yüreğinize sağlık Ablacım 🌹
Sizi seviyorum ❤️