Kimyasal ilaçlar kullanmadan yapılan zirai mücadele çevre sağlığı açısından önemli,gerekli ve takdire şayan. Bu çerçevede bir kaç sene önce gittiğimiz Büyükada’da çam kese böceğinin hışmına uğrayıp ailecek günlerce kaşıntıdan bîzar olmuş biri olarak,
“İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü Adalar Orman İşletme Şefliği'nde üretilen yaklaşık 10 bin "gladyatör böcek", çam ormanlarının en büyük düşmanı olan çam kese böceğiyle savaşması ve ekolojik dengenin korunması için Büyükada'daki ormanlık alana bırakılmaya başlandı.” haberi çok ilgimi çekti. Bir kaç kelam yazmak istedim buradan yola çıkıp.
Yeryüzünde, mikrodan makroya kadar her bir canlıya yaşam dengesi gereği bir düşman ve bu düşmanlara karşı yaşamını sürdürebilecek bedensel savunma silahları vermiş rabbimiz.
Bu saldırı ve savunma düzeni,dışardan gelen etkilere mücadeleden başka yaratılmışların kendi bedenleri içinde de sürer gider. Mikroplar,mantarlar,bakteri ve virüsler saldırır. Savunma hücreleri saldırılara mukavemet eder. Çok zaman dışardan izlenmez,sahibi bile farketmez olan biteni.
Zarif ve nahif yaratılmışlara savunma silahı olarak sert kabuklar,sivri çıkıntılar dikenler verilmiş. Zarar vermek isteyenlere uzaktan tehdit olsun uzak dursun yaklaşmak isteyenler diye.
Güzelliğin,dikkat çekiciliğin kendilerine silah olarak verildiği yaratılmışlar da mevcut. Dikenliler iterken,onlar çekerler düşmanlarını zehirli tuzaklarına. Kokusuna,rengine vurulan yok olur o kokuların,renklerin derinliklerinde.
Bu sebeple nerede bir diken görse insan bilir ki ardındaki,çarpıcı güzelliğin aksine kolay incinebilir kırılgan bir yapıdır.
Bu yapıya yaklaşım tarzının sivri dikenleri yok edebileceğinin deneysel sonuçlarını “Luther burbank “ santa rosa Kaliforniya bahçesinde sergilediği dikensiz kaktüs ile göstermiş. Dikensiz kaktüs olmaz biliriz. Nasıl yapmış bunu dersiniz?
Bitkinin genleri ile oynayarak değil, hergün yanına gidip konuşarak, korunmak için ,savunma dikenlerine ihtiyacın yok. Yanındayım seni ben koruyacağım diyerek başarmış dikensiz kaktüs yetiştirmeyi.
Buradan canlılara empati kurarak ve sevgi dili ile yaklaşmanın önemine geçmeyi tasarlamıştım. Ancak; Luther burbank enteresan bir kişilik. Yeri gelmişken burada enteresan birkaç bilgi aktarmak isterim.
Luther Burbank evinin ve ofisinin girişinde “Bay Burbank başkent Washington’daki bürokratlardan daha az meşgul değildir; onun için özür dileyerek insanların ziyaretleriyle kendisini rahatsız etmemelerini rica eder” şeklinde bir yazı bulundurur.
Sözünü sakınmayan bu zatın olağanüstü güzellikteki bahçesine bu yazıya rağmen ziyaret şansı bulanlar,kocaman dikensiz kaktüslerin üzerinde çok lezzetli meyveler, her tür ve çeşitten rengârenk süs bitkileri, inanılmaz sayıda çok çeşit meyveler, hibrit azmanlığını sergileyen ulu ceviz ağaçları, az rastlanan mısır tipleri, her türlü güller ve papatyalar ile karşılaşırlar. Sonbaharda bile renkleri solmayan bu bahçe , herbiri birer sanat eseri gibi işlenmiş bitkileri ile bir canlı müze gibidir.
Güzel bir bahçe dünyanın her yerinde,her kültürde görülebilir. Luther burbankın bahçesinin özelliği herbiri birer sanat eseri gibi işlenmiş aşılanmış,halden hale geçmiş bitkileridir.
Burbank’in geliştirdiği meyve çeşitlerinin sayısı 200’ün üzerinde; 1914-1915 yılları arasında yayımlanan 12 ciltlik katalogda, 40 yıllık çalışma sonucunda 100 binin üzerindeki melezleme ve seleksiyon çalışması mevcut.
Bu 12 ciltten oluşan kitabının 5 cildi sadece sert çekirdekli meyvelerden eriğe ayrılmış. Bitkilerle bir sanatçı gibi uğraşarak, yabani çeşitlerle kültür çeşitlerini melezleyip iri meyveler, farklı renkler, hatta ağaç üzerinde kuruyarak kuru erik veren çeşitler bile geliştirmiştir.
Günümüzde sessiz,tepkisiz bildiğimiz bitkiler hakkında da görüntüleme vb sistemlerdeki teknolojik gelişmeler sayesinde dikensiz kaktüslerin hikayelerine benzer bilgiler ediniyoruz. Korktuklarını,kendilerine zarar vereni tanıdıklarını,sevdiklerini, öğrenme zekalarının olduğunu ...
Empati ile yaklaşıldığında dikenlerini yok eden kaktüslerden sonra gelelim sevgi ile seslenildiğinde cevap veren,hesap yapmayı öğrenen kaktüslere...
“Japonya’da Yokohama yakınlarında yaşayan elektronik mühendisi Dr. Ken Hashimoto akupunktur iğneleri yardımıyla kaktüs ailesinden bir bitkiyi bir poligraf aygıtına bağlar. İlk denemeleri hüsranla sonuçlanır. Ama bitkileri çok seven karısı Bayan Hashimoto bitkiye olan sevgisini dile getirdiğinde cevap gecikmez. Çıkan titreşimler sese dönüştürüldüğünde, uzaktan gelen ince bir vızıldamaya benziyordu. Hatta zaman zaman neşeli, zaman zaman da duygulu bir şarkı gibiydi. Bayan Hashimoto bitkileriyle öyle bir yakınlık kurdu ki, çok geçmeden bitkiye sayı saymasını ve yirmiye kadar toplama yapmasını bile öğretti. 2+2’nin kaç ettiği sorusuna kaktüsün verdiği sesli yanıtı kayıt cihazındaki grafiklere uyarladıklarında, 4 belirgin tepe noktası oluşturduğunu gördüler. Bu sonuçlar bitkilerin öğrenme zekalarının da olduğunu gösteriyordu.”
Bu hızla giderse ilerleyen zaman içinde gelişen teknoloji sayesinde canlılar ve cansızlar alemi ile alakalı bilgilerimiz ve onlarla ilişkilerimiz çok daha farklı boyutlara taşınabilir gözüküyor.
Σχόλια