Biraz geri durup, izlediğinde hayatın akışını üzüntü içinde kalıyor insan.
En güzel yaradılışla yaratılmış olanın,ahseni takvim olanın esfeli safiline doğru hızla alçalışını.
Gün geçtikçe birbirine benzeyen kalabalıkların hırsla ,bir ağızdan bağrışarak, sadece kendileri varmışcasına “ben”diye haykırışlarını. Önce ben,sadece ben,her zaman ben diye kabarmış enelerini.Sevgisizliklerini,saygısızlıklarını. Kendi dışındaki herşeye kör ve sağır oluşunu.
Bu benlik savaşında kendini kaybetmiş insanın çığrından çıkmış,ekseninden kaymış duygu ve düşünce dünyasını bu karmaşanın dışından takip edenler benzer uyarılar,ince serzenişler, yürek burkan şikayetler ile dillendiriyorlar.
Anlatmaya çalışarak duyup,görüp ,sezdiklerini. Her biri bir türlü . Kimi bardağın boş tarafına odaklanıyor,kimi de dolu tarafını anlatıyor dili döndüğünce.
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak”
Demek istiyorlar Necip Fazıl gibi.
Kısık çıkıyor sesleri.
Kendini doğru ifade edebilmek,meramını doğru anlatmak zor. Çok kolay anlaşılabileceğini düşündüğü cümleler ,çoğu zaman muhatabına ulaşamadan sanki bir bulutun içinden geçer gibi kaybolup gidiyor sisler arasında.
Değil muhatabın gönlüne ulaşmak ,kulağına bile erişemiyor .
Çoğu zaman , meramını anlatsın, doğru ifade etsin maksadını diye kelimeler ekliyor cümleye,bazı kelimelerin yerine diğerlerini koyuyor. Acaba birinden biri yolunu doğrultur da kulağından kalbine yol bulur mu diye.
Onlar anlata dursun,dinleyenler hep ötekine yorar anlatılanları. Bir diğerinedir sözler.
Ne kadar da haklıdır söyleyen. Az bile söylemiş der içinden. Bir kaç nasihat de kendi ilave eder.
Kişi kendi gibi bilirmiş karşısındakini,kendini tanıyor mu ki. Dışarıya dönük gözler dönüp içine bakıyor,baktığında görüyor mu kendindeki sivri çıkıntıları.
Ben diye bağırırken canhıraş, görmezden gelerek içindeki pürüzleri,sergilediği kusursuz tablo ,herhangi bir konuda sıkıştığında öyle bir değişir ki içinden çıkanı tanıyamaz.
Aklı başına geldiğinde inanamaz sergilediklerine.
Bu sebeple dilini ve gözünü etraftan çekip içe bakması, kendini bulması lazım insanın, kusurları zaafları ile kendini kabul etmesi,başkası olmaya çalışmaktan kurtulması,kendi içinde kendini sevebileceği hale getirmesi gerek.
İçindeki büyük savaştan zaferle çıkana,küçük gelir dışarıdaki karmaşa.
Rabbini bilen, çıkıntılarını törpülemiş, güzel ahlak ile bezenmiş,rengini düzeltmiş insanlar endişe ile izlenen bu seyrü sefer içinde huzur ve sükünet adaları oluşturur. Soluk alsın tıkananlar,güç toplasınlar,rotalarını doğrultsunlar diye.
Onları anlatır şiirinde Necip Fazıl Kısakürek. Ne güzel anlatır. Bunca kelam boşa gider. bu güzel mısralar kalır dillerde.
Bilirsiniz.
O erler ki, gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar.
Diye başlayıp,
Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar.
Diye biten.
Comments