Bir fotoğraf gördüm. Hasret kervanı düzülmüş altına.
Kelimelerden.
Fotoğrafta görünen giden ile kalanı ayıran incecik zarın yırtılması an meselesi oysa ki.
Ardından doğum başlayacak.
Burada batan orada doğacak.
Burada ayrılan orada kavuşacak.
Bir incecik zar ayıran giden ile kalanı.
Bazı kalanlar arasında sevgisizlik katılmış,diğerkâmsızlık harcı ile örülmüş, soğuk kelimelerden kalın barikatlar var.
Erimez, yıkılmaz,aşılmaz.
Gidene hasreti kalanın, yürüyen duvarlar içinde mahpuslar ile dolu bu alemde engelsiz,sınırsız, hesapsız sevgisine özlemidir.
Her fotoğraf ardında aradığı özgürce uçuşan kelebekler misali birlikte hayatın her anına konuvermiş ipek kanatlı dokunuşlardır.
Kelebek ömrü misali kısacık bir fotoğraf karesine sığdırılmaya çalışılmış muhabbet sahneleri.
Sırça saraya yakışır,nahif, zarif, latif ipeksi dokunuşlar.
Öyle yaşamalı ki insan geriye kalan o sahnelerde okunan hep o muhabbet kelebeğinin dokunuşları olsun.
Koza misali etraflarına ördükleri duvarların içinde mahpus, kendini seven , kendi içinde yaşayan, paylaşmayı bilmeyen bütün yaratılmışların,muhabbet kelebeğine dönüşmesi…
Ne imkansız bir hayal ya Rab.
Başkasında gördüğü eksiklikler insanın kendinde olmayan, olması gerekenler derledi de felsefik ifadeler ile anlayamazdı gönlüm. Burnu kaf dağını aşmış olanın benim hangi eksikliğime dokunduğunu. Ya da selamsız sabahsız sanki orada başkası yokmuş gibi davrananın bana nasıl ayna olabileceğini.
Bugün basitçe kurulmuş birkaç cümle bana kişinin bir diğerine nasıl ayna olduğunu ayan etti.
Diyordu ki rahatsız olduğun şımarıklık ise şımarmaya ,tembellik ise dinlenmeye,hırs ise kendini zorlamaya, dağınıklık ise kontrolü bırakmaya, rahatlık ise hayatını gevşetmeye ihtiyacın olduğunu gösterir.
Eğer hiç etkilenmiyorsa karşıdakinin davranışlarından bu kozasından uçmuş bir muhabbet kelebeğinin özelliğidir.
Nefs-i radiyye sahibi derler ona...
コメント