top of page
Yazarın fotoğrafıhüma

Ben gönül ağartırım; sen ise kağıt karartırsın!..”

Hani birşey yapmak istersiniz de sürekli sizi ondan alıkoyan bir sebep çıkar. Bugün öyle bir gün benim için. Neye odaklanmaya çalışsam bırakmadı sebepler. 😊

Hikmet hakkında yazmak istedim. Takıldım ya bir kere gönlümde dönüp duruyor. Çok boyutlu, geniş bir konu. Bir dokunup geçeceğim kısaca.

Hikmet; eşyânın hakîkatini ve esrârını bilgelikle idrâk edebilmektir. Gönül gözü ile bakmak,bilmek ve uygulamaktır.

Bilginin,hikmetle aydınlanmış bir gönül süzgecinden geçirilerek değerlendirilmesi demektir.

Bu değerlendirme bakış açısında ve uygulamada ortaya çıkar. Görüneni değil,görünenin perdelediğini görüp,bilmek bazen sıra dışı olarak yorumlanabilen davranışlara da yol açar.

Maddi ve manevi alemlere bakan tarafı ve bir çok boyutu vardır. Kuran-ı kerîm’de tahmini 115 ayette geçer ve kime verilmişse ona pek çok hayr verilmiştir.

(Allah)hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, ona pek çok hayır verilmiş

demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (el-Bakara, 269)

Hikmet ile yapılan işlere şükür gerekli olmalı ki rabbimiz Lokman hekime şükret diye hikmeti vermiştir.

“Andolsun ki Biz Lokmân’a; «Allâh’a şükret!» diyerek hikmet verdik…” (Lokman, 12)

Malumunuz Lokman hâkim zâhirî ve bâtınî hekimlerin pîridir.

Hz Ali “Ruhlarınızı hikmetli sözlerle dinlendirin. Çünkü bedenler yorulduğu gibi ruhlar da yorulur.” Diye tavsiye etmiş.

Ferîdüddîn Attar , meşhur eseri Tezkiretü’l-Evliyâ’da bir kıssa nakleder:

Bir gün bir âlim, Dicle kenarında karşıya geçecek bir gemi bulamaz. Bu esnâda talebelerinden Habîb-i Acemî gelir ve niçin beklediğini sorar. Âlim:

“–Karşıya geçmek istiyorum, lâkin gemi yok!” der. Ârif biri olan Habîb-i Acemî ise:

“–Ey üstad! İlmin çok ise, hasedi gönlünden gider. Dünyadan kalben uzaklaş, iptilâları ganimet tut ve bütün işleri Hak’tan bil. Böyle olduğun takdirde ayağını suya vur ve geç.” der. Sözlerinin ardından da ayağını suya basıp karşıya geçer.

Âlim zât, talebesindeki bu hâli görünce ağlar ve kendinden geçerek yere düşer. Kendine gelince der ki:

“–Habîb, benim talebemdir. Su üstünden yürüyerek karşıya geçti, ben ise kıyıda kaldım. Eğer yarın Sırat köprüsünden de cümle halk ge­çip ben kalırsam hâlim nice olur?!”

Daha sonra bu âlim zât, Habîb-i Acemî’yi bulup kendisine; bu mertebeyi nasıl elde ettiğini sorar. Habîb ise şu veciz karşılığı verir:

“–Ey üstad! Ben gönül ağartırım; sen ise kağıt karartırsın!..”

Yorgun ruhlarımıza bir nefeslik ferahlık olsun.

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Babam.

Kokular.3

Kokular.2

Comentarios


bottom of page