”Öldüğüm gün, tabutumu götürürlerken bende bu dünya derdi var sanma!”
“Benim için ağlama, yazık, ‘vah, vah!’ deme! Beni toprağa verdiklerinde de ‘veda, veda! (ayrılık, ayrılık)’ deme!”
“Mezar bir perdedir ki onun arkasında cennetin huzuru vardır!
“Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret! Güneş’le Ay’a, gurûbdan hiç ziyan gelir mi?”
“Yere hangi tohum ekildi de bitmedi? Endişelenme! İnsan tohumu bitmeyecek diye telâşlanma!”
“Toprağa konulduğumu zannetme! Ayağımın altında yedi gök vardır.”
Mevlana Celaleddin Rumî ,Şeb-i Arus-düğün gecesi diye isimlendirdiği kavuşma gününde ardında kalacaklara sesleniyor bu mısralarla.
Yeniden doğmak için batıyor.
Bu mısralar dedemin vefat ettiği 13 kasım gününün takvim yaprağının arkasında yazılıydı. Bize söylenmiş gibi vasiyet kabul edip zihinlerimize kazındı. Gündem dolayısı ile dilimde bugünlerde.
Mevlana Celaleddin Rumi bağlıları her sene Şeb-i Arus ile yad ediyorlar onu. Bu senenin törenleri saygısızlık ve art niyetli provakatif davranışlar ile yer etti gündemde.
Şeb-i Arus törenleri UNESCO tarafından 2008 de, kültür ve turizm Bakanlığı tarafından da 2017 de koruma altına alınmış. Kaide ve usulleri erbabınca düzenlenmiş,kendine has bir değişmez bir protokolü olan bir yad gecesini, mevcut kurallarını yıkarak, o yolun değerlerini çiğneyerek kopyalamak büyük bir hadsizlik ve çirkinlik, sevenlerine,takipçilerine yapılmış büyük bir saygısızlıktır.
Ve bu vesile dini değerler üzerinde oynanması, tahrif edilerek uygulanması kabul edilemez.
Yine geçtiğimiz haftalarda ünvan sahibi bir cahil Kuran- ı Kerim’e cehaletini ifşa eden sözlerle saldırmıştı.
Bir müslüman olarak dokunulmaz değerlerimize yönelik bu çirkin davranışlar karşısında ,yetkililer gerekli cevapları uygun yerlerde veriyorlar.
Ben de kısaca düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Kuran-ı Kerim, Muhakkak o (Kur’ân), eşsiz bir kitaptır. Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, Hakîm ve Hamîd olan Allâh tarafından indirilmiştir.” (Fussilet,41-42) ayetine binaen Allah tarafından kullarına ilahi hitaptır.
Müminlere şifa,rahmet ve berekettir,okumak ibadettir. Anlamasa bile sevabı vardır. Teşbihte hata olmaz, benzer bir örnek olarak bir sebep ile tat alma duyusu bozulmuş olan birinin yediklerinden tat almasa bile gerekli faydayı bulacağı verilebilir.
Kuran-ı Kerim’in asli dili ile okunması konusundaki büyük hassasiyet ilk önce onu tahrif edilmekten korumak içindir.
Çeviriler asla asılları gibi olmaz. Bir kelimenin bir kaç anlamı arasından kendi anladığına uygun birini seçer mütercim. Böylece tercüme edene göre değişen anlamlandırmalar,bazen maksadı aşan yanlış manalar çıkabilir.
Bu sebep ile “Kur’an-ı Kerim’in meal ve tefsirlerini okumak gerekli olmakla birlikte okunan bu tercümelerin Kuran olarak isimlendirilmesi caiz olmadığı gibi mealin Kuran yerine okunması da doğru değildir" diyor alimler.
Örnek olarak vermek isterim, bir kelimenin ihtiva ettiği anlamlardan çok tercih edilmeyen bir diğerini seçerek Kehf süresi üzerinde yaptığı çalışmada İskender Türe Zülkarneyn as mın uzaya seyahatini anlatır. “Zülkarneyn - Kur’an’da Uzaya Seyahati Anlatılan İnsan” kitabında.
Kelimeleri yormadan,manayı zorlamadan tabii bir akış içinde. Öyle ki insan nasıl olup da başka müfessirler bu açık manayı kaçırmışlar diye düşünür.
Kuran-ı Kerim Arapça okunurken harflerin ağızdan çıktığı yerler önemlidir. Harfi mahrecine göre çıkartarak okumak kıraatte gereklidir. Tecvit olarak isimlendirilir,belgeli icazetli bir ilimdir.
Harflerin akustiği,titreşimleri,renkleri vardır. Harfleri çıkartırken dilin değdiği noktalar belli noktaları uyarır,bağlantılar oluşturur.
Kelimelerin,harflerin titreşimleri bir anahtar gibi olur böyle bakıldığında. Bir ayetin indirildiği dilde okununca açacağı kapıyı bir başka harf ve kelime kompozisyonu açamaz.
Kim bilir,” Sıbgatullah “Kuran-ı Kerim harflerinin renklerinden siniyor belki okuyanın üzerine. O boya ile renkleniyor okuyan,gören gözlere.
1 milyar müslüman dünyanın neresinde olursa olsun ezan okunduğunu duyduğu zaman rabbine ibadete yönelir. Yeryüzünde gelmiş ve bütün müslümanların ortak dilleri ile okunur ezan.
Bu ortak dil kullanıldığında dünyanın herhangi bir yerinde bir müslüman maksadı anlar. Mesela “sadakallahulaziym”sözünü duyduğunda bilir ki, okunan ayetler nihayete ermiştir.
Tercümesi olabilecek “Azim olan Allah doğru söyledi” sözünü duyan Türkçe bilmiyorsa bakar kalır.
Bizleri rahatsız eden geniş açılımlı konuda kısaca aklıma gelenleri paylaştım. Yazdığım herbir madde üzerinden derinlemesine yol alınır. Ancak bu zemin için nokta koymak gerek.
Nihayetinde,
“Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik ve elbette onu yine biz koruyacağız.” (el- Hicr, 9)
Ayetine binaen Kuran-ı Kerim korunmuş ve kıyamete kadar korunacak olandır.
Allah razı olsun ablacım 🌷