Geçen hafta insanların gönlüne sürur vermenin önemini anlatan bir Hadis-i Şerif olmuştu son gönderim. Akabinde niyet etmiştim,mesajımı okuyanların gönüllerine hep sevinç ve neşe sunabilen paylaşımlar yapmak için.
Lakin gündemden düşmüyor ölüm.
Bir kişi eksildi mi bir haneden, hayat bir daha asla gidenden önce olduğu gibi olmaz. En güzel günde bile bir burukluk ,yavan,eksik bir tat kalır.
Gidenlere rahmet,kalanlara sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
Hani göktaşları dünya atmosferine girdiğinde hızla sürtünerek yanar,bir görünüp kaybolur. Işığını görür,yıldız kaydı deriz.
Sonsuzluğa nispetle bir görünüp kaybolduğumuz yer burası. Bir göz kırpması,bir yıldız kayması kadar.
Derler ya “ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın”. İşte o kadar insanoğlunun cürmü.
Bir göz kırpması kadar.
Giden bir defteri kapatmış,yeni bir boyutta beklemede. Şimşek çakması kadar gelip geçtiği bu yerde,ardında bıraktıklarına neler anlattı bıraktığı iz. Nasıl bir nasihat oldu gidişi...
“Hayat inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur” diyor Aliya İzzetbegoviç.
İnanmak ve salih ameller işlemek yani yaratanını bilmek ve kulluğunun gereğini yerine getirmek demek.
Bunun şuurunda olan insan kendine biçilen rol ne olursa olsun bu hayat yolunda,oyunun sonunda başarı ile göçecektir bu dünyadan.
Her gelen gitse gerek,kalan olmaz burada.
Bunu biliyor da,ölümsüz olacağı yeri kazanmak için çabalamak yerine ,ölümlü dünyayı yeğ tutmak,ölümlü dünyada ölümsüz olmak için çırpınıp duruyor insan.
Yaşadığı sürece ya ileri koşuyor hızla,ya gerilerde takılıp kalıyor. Genelde beden koşup duran,ruh soluk soluğa peşinde. Seyri ise aynı doğrultuda ya ileri, ya da geri.
Anda kalıp burgu gibi döne döne derinleşmeyi veya pervaneler gibi ışığa doğru yükselmeyi beceremiyoruz.
Halbuki, seyrimiz bulunduğumuz noktadan afaka ve enfüse olduğunda kırabiliriz zincirleri.
İbni Sinânın felsefesini benimseyip,savunan Nâsıreddin-i Tûsî (1201-1274) Müslüman astronom, matematikçi ve fizikçidir. Kendi döneminde dünyanın en büyük gözlemevi olan Meraga Rasathanesi’ni kurmuştur.
Ahlâk-ı Nâsırî isimli kitabının nihayetinde bahsettiği ,Eflatunun talebesi Aristoya nasihatlerinin bazılarını almak istedim bugün buraya.
“Kendinin dışında olan şeyleri kendine sermaye etme.
Hak edenlere iyilik etmede onların istemesini bekleme ve onlar senden yardım istemeden önce yardımlarına koş.
Âlemlerdeki lezzetlerden bir lezzetle mutlu olan, âlemin musibetlerinden bir musibetten endişeye kapılan kimse hikmet sahibi sayılamaz.
Ölümü daima hatırla ve ölmüş olanlardan ibret al.
Kişinin fenalığı, çok faydasız söz söylemesinden ve sorumlu olmadıkları şeylerden haber vermesinden anlaşılır.
Başkası hakkında kötü düşünenin kendi nefsi de kötülüğe alışır ve nihayet bu kimsenin tuttuğu yol da kötülüğe çıkar”
Aynı kitabın ölüm bahsinde ise
“Ölümden değil, faydasız hedefsiz yaşamaktan korkmak lazım”der.
Comments